İnsanın atası Âdem’in oğullarından olan Kabil’in, kardeşi Habil’i kıskançlık nedeniyle öldürerek, insanlık tarihindeki ilk katil olduğuna inanılır. Kardeşin kardeşi öldürmesi buradan başladı ve çağlar geçse de, insanoğlunu buna yönelten dürtüler geçmedi. İnsan soyunun en korkunç eylemi öldürmek, en acıklı haliyse buna alışmak… İnsanoğlu savaşları, toplu cinayetleri, soykırımları, katliamları yapıyor ve sonra bunu kanıksıyor.
Ademoğluna yuvası olarak, Yaradan tarafından dünya gezegeni bahşedildi. Burada hayat bulsun ve hayatta kalsın diye… Buraya geliş amacını anlasın, burayı güzelleştirsin diye… En önemlisi burayı tekamülünün bir basamağı olarak görüp, burada öğrensin ve öğrenmiş olduklarını hatırlasın diye…
Oysa insanoğlu, dünyayı kendi ırkının canına kıymak için bir savaş alanı haline getirdi. Dünyayı sadece yok etmek, tüketmek ve harap etmek için kullandı. Bunun vebali bu gezegende can bulmuş olan tüm insan soyunun üzerinde olacak.
İnsanoğlu, bu dünyaya sadece savaşmak için mi geldi?
Savaşların gerekçeleri hep farklı oldu. Bazen din uğruna, bazen toprak, bazen ihtiraslar uğruna oldu. Tam manasıyla meşru müdafaaları saymazsak, her savaşa gerekçeler bulundu. Her soydan insanın eli kana bulaştı…
İki dünya savaşı gördü yerküre. Atom bombasına maruz kaldı. I. ve II. Dünya Savaşları, altmış beş milyon insanın ölümüne neden oldu. Bunların yarısı savaşla hiç ilgisi olmayan sivil insanlardı.
Haçlı Seferleri adı altında doğunun zenginliklerini elde etmek için kutsal topraklar yağmalandı, oluk oluk kanlar akıtıldı.
İngiltere ile Fransa arasında yüz on altı yıl süren Yüz Yıl Savaşları yapıldı.
İster taş devrinde, ister modern çağda olsun, savaşlar hiç bitmedi. Çok ülkeli ve çok cepheli savaşlardan iç savaşlara kadar savaşın her türlüsünü gördü bu dünya. Yirmi birinci yüzyıldaysa bu gezegen, küresel terörün esiri haline geldi. Bazı devirler geçmiş, bazı savaşlar bitmiş gibi gözüktü, ama toprağın hafızasına kazınan nefret hiç geçmedi…
Mancınıkların yerini füzeler aldı… Kılıçların, mızrakların yerini toplar, tüfekler… At arabaları, savaş gemilerine dönüştü.. Kitle imha silahları, kimyasal ve biyolojik silahlar artık neredeyse her devletin elinde. Büyük ölçekli nükleer savaşlar olma riski her geçen gün daha da artıyor.
Silahlar değişiyor, ama insanoğlunun gözü dönmüşlüğü ve kana susamışlığı değişmiyor.
Oysa insanoğlu, bu dünyaya tek bir savaş için gelmişti… Kendi nefsiyle savaşmak için… Kendi nefsine karşı koymak ve onu terbiye etmek için gelmişti. Kaybetti…
Peki tarihteki binlerce savaşın sonunda kim, ne kazandı?
Koca bir hiç…
Topraklar alabilirsiniz, güç elde edebilirsiniz, yeraltı kaynaklarına sahip olabilirsiniz, sömürgeler kurabilirsiniz, ama sonunda kazanılan yine kocaman bir hiç olacaktır… Bu sahte ve ölümlü dünya hiç kimseye kalmayacak. Hiçbir hükümdar, tahtıyla ve tacıyla dirilmeyecek. Hiçbir devletin gücü ve iktidarı sonsuza dek sürmeyecek.
Ey insanoğlu! Mavi gezegeni kırmızıya boyamanın hesabını nasıl vereceksin?