İnsan yollara düşüp, yolculuğunun gayesini unutandır. Ardından bu yaşam sahnesindeki hikâyesinde, unuttuklarını yeniden hatırlama gayretinde olandır.
Ne zamandır devam eder bu döngü? Ve ne zaman son bulur?
Bu döngüden nasıl özgürleşir ruhumuz? Nedir adına yaşam dediğimiz bu hikâyenin gayesi? Bizler bu hikâyede neye göre seçeriz rollerimizi? Nereye varır peki hikâyenin sonu? Ne vakit uzak düşmüşüz hakikatimizden?
Asıl yuvası sonsuzluktur ruhun. Masumiyetini asla bozmamalı bedenin ağırlığı. Kendindeki sırları nicedir arar insan bu madde âleminde. Kalbiyle temasıyla yakalar ruh, madde ötesiyle olan uyumunu. Ruhunun hakikatini aşkla arar ebedi içine düştüğü âlemlerde. Unutandır insan oysaki asıl hakikatini.
Kendiyle buluştuğunda özgürleşir İNSAN bu yaşam sahnesinde. Farklı döngülerde, türlü hikâyelerin içinde kaybettiğini arar durur nicedir. Kalabalıklar içinde yalnızlığıyla baş başadır oysaki… Kendini sınırlayan inançlarına boş yere tutunur belli ki. Değerleriyle inşa ettiği duvarların ardına saklamış asıl cevherini. İçine düştüğü yalnızlığın tesellisini nafile arar maddenin cazibesinde. Ardından sığınır hayal içinde hayal olan sanal âlemlere biçare.
Kâinatın sırrını kendinde saklayan insan. Kendinden ne kadar da uzaklaşmıştır hayaller âleminde. Ruh bedenine misafirliğini unutmuşsa, özüyle olan ahengini koruyabilir mi? Tene misafir olan ruh, aşkla arar kaybettiklerini nicedir. Sürüklenip durur boş yere geçici mutluluklar peşinde. Özünden ayrı düştükçe, yaşamla olan uyumunu da kaybeder biçare.
Yeryüzüyle gökyüzü arasında köprü olur ruha kalbi. Kendinde eksik olanı yine kendiyle tamamlar insan. Aralarsa gönül perdelerini, özüyle buluşarak varır en derin sırlarına. Dinlerse ruhunun sesini, hatırlar nihai hakikatini.
Yaşamın bir hayalden öte olmadığını anlayınca insan, çekilir usulca yalnızlığın koynuna. Ruh yalnızlığında buluşur en derin sırlarıyla. Susmuştur kalabalıklar. Kelimeler yitirmiştir dilde anlamını. Kulakların şahitliği bitmiştir yalanlara. Geriye sadece sessizliğin ebedi huzuru kalır.
Sen ruhunla kalbin arasındaki o köprüden geçersin sessizliğinde. Kalbinin makamında ruhun sonsuz huzuru yakalar. O vakit… Susturabilir misin zihninin kuru gürültülerini? Özgürleşebilir misin tutunduğun tüm değerlerinden? Bırakabilir misin ruhuna giyindiğin bütün kimliklerini? Efendi olabilir misin seni yöneten tüm duygularına? Sahip olduklarını ve yapmış olduklarını ardına bırakıp… Olduğun halinle buluşabilir misin SEN? Uyanıp hakikatine, çıkabilir misin büyük oyunun dışına.
İnsan unutandır oysaki… İçine düştüğü yaşam deryasında kapılmış gider akıntıyla bilinmezliğine. Özgür seçimleriyle kurguladığı hikâyesinde, başka kahramanlarda arar hep kendini. İnsan unutandır oysaki… Bilinçaltının esaretinden özgürleşip, aklını iradesiyle bir edebilirse okuyabilir hakikatini. İnsan unutandır oysaki… Düşüncelerine, duygularına, niyetlerine ve deneyimlerine hükmedebilirse, geleceğini anbean yeniden yazan olduğunu hatırlar. İnsan unutandır oysaki… Kendinde saklı sırlara gözünü kapatıp… İllüzyonlar âleminin tekrarlayan döngülerinde, her defasında kendini arayandır.
Kendinden kendine yolculukta olan Sen… Hatırla kendindeki sırlarını. Arala zihninin perdelerini ve aç gönül gözünü. Çık bir an evvel oyunun dışına. Gözlemleyen ol RUH’unla bu hayal âlemini. Özgürleş sana dayatılan tüm yalanlardan. OKU kendini, en derin sırrına erişmek için. Ve UYAN hakikatine geç olmadan. Tutunma asla yersiz korkularına. Kurtar anılarını bilinçaltının karanlık dehlizlerinden.
Sen ruhunun kudretiyle SEVGİ’yi yaşamak ve yaşatmak için buradasın. Özgürleş seni aşağıya çeken tüm duygularının yükünden. Sen ruhsal varlığınla bu hayaller âlemine düşlerine inensin. Ve bu yaşam sahnesinde gözlemleyen ruhunla… Düşlerini özgürce deneyimleyen, öğrenen ve her zerrene yüklediklerinle yoluna devam edensin.
İnsan UNUTAN ve unuttuklarını yeniden hatırlamak arzusuyla yollara düşendir. Ey RUH yolcusu… Nedir seni bu hayaller âleminde NUR’unla kudretli kılan? O derin uykundan uyanıp… Hatırlamaya ne dersin.