Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Kadersel Döngü ve İnsan

Düşüncelerin birçoğu, tanrının egemenliğine teslim edildiği için, insanların görev ve sorumluluk anlayışları, tamamen kadersel bir çizgide seyreder.  Bu teslimiyet; ne olacaksa olsun, benim işim değil, takdiri mukadderat ve her şey ondan gelir düşünceleriyle de son şeklini alıyor.

Tanrının ya da yaratıcının varlığını kendi içinde yanlış anlamış kitleler yüzünden, okullardan ziyade ibadet yerleri, bilimsel düşünce yerine dogmatik düşünce modelleri, sanat yerine dini ritüellerin baskın olduğu yaşam formları öne çıkıyor.

Rönesans ile kendi karanlığından kurtulan Avrupa, uyanışının temelinde yer alan tüm öğretileri ve bilgileri, bir silah olarak kullanarak; dünyanın diğer ülkelerini kendi orta çağ karanlığına çevirip salt kapitalist büyümeyi sağlamıştır. Bugün, dünya genelinde dinlerin baskın olduğu ülkelerde, engizisyonist bir bakış açısı ile -ki kaynağın kesinlikle dış güçler 🙂 olduğu kati bir bilgi- insanların yaşamları ve düşünceleri yeniden yapılandırılıyor.

Özgür iradesine kert vurulmuş toplumun, inşa edilen karanlıkta tutmak adına yapılan her çalışma, yaşananların kadersel bir döngüden kaynaklandığı yönündedir. Bu karanlığın içinden çıkmanın tek yolu ise, kaderin; yaratıcı tarafından değil, bireyler tarafından inşa edildiğini fark etmekten geçiyor. Fakat etrafımızı saran öğretiler, düşünceler, inanç modelleri, toplumsal kurallara işlemiş din temalı bilgiler, siyasi yapılar, siyasi yapıları yöneten arka planda yer alan derin sistemler sayesinde bu bilgiye erişmemiz ne yazık ki imkânsız hale geliyor. Yani akla karanın birleştiği o yin yang döngüsünde gördüğümüz şeyler sadece görmemizi istedikleri olmaya başlıyor.

İnsan, özünde olen gerçekliğini yani özgür olmanın güzelliğini deneyimlemeyi unutmuş bir şekilde yaşıyor. Bağımlı olduğu şeylere tutsak kalarak ve onları elde etme çabası içinde yollara düşerek, asıl olan şeyi yani kendisini yitirmeye de devam ediyor. Kendisine dayatılan metazori gerçeklikleri içselleştirerek, yaşadığı her şeyin tanrısal bir getiri olduğuna inanarak ve talep ettiği şeyi de ona adayarak kazanması gereken bir yaşam oyununu baştan sona kaybederek sonlandırıyor. Özgür irade, karar alma mekanizması, değişimi gerçekleştirecek eylemlerde bulunmak, kendi kaderini tayin etme hakkı, yeni bir dünyayı ortaya çıkartma gücü ve meşalenin ateşini ihtiyacı olan yere taşıma gayretini, kendisine dayatılan kadersel teslimiyetten dolayı ne yazık ki gösteremiyor.

Bugün dünyayı kötüler yönetmiyor, bugün dünyaya kötülük hâkim değil, bugün dünya da her şey kötü gitmiyor. İnsanların olaylara kadersel bakış açısıyla bakıp, olan biteni tanrıdan bilip, onun isteğiyle her şeyin olduğuna inanmasından dolayı, saçma sapan ve farkındalıksız bir ahmaklık yaşanıyor sadece…

Tanrı dünyayı kirletmeye, silahlar üretmeye, şehirleri bombalayıp insanları öldürmeye, nehirleri kirletip balıkların soylarını tüketmeye çalışmıyor. Bunu yapan insanların aç gözlülüğü ve daha güçlü olma hırsıdır. Bu yüzden, her şeyi tanrıdan bilip, her şeyi ona bırakıp, sonra da yerinde oturup, bu boktan dünyada yaşamak ne zor şeklinde sızlanmaları bırakması gerekiyor insanın. 

Özellikle kişisel gelişim dünyasının da artık diline pelesenk olan “Ne gelirsen ondan, ne olursa ondan, ne dilerse o diler ve o yüzden olur” sözlerine de itibar etmeyin, insan olarak sorumluluklarınızı alıp, değiştirmeniz ve dönüştürmeniz gereken ne varsa onu gerçekleştirin.

Evrenden bir şey istemeyin, evrene bir güzellik katın ve onun iyileşmesi için çaba harcayın. Şimdi aynı duayı bin kere okuyup paranın gelmesini beklemek değil, suyu zehirlendiği için ölen canlıları hayata kazandırmak için uyanmanız gereken bir zaman. Yok edilen ormanlar yüzünden soyları tükenen hayvanları yeniden kendi yaşam döngülerine katmak için daha fazla ağaç dikmeniz gereken bir zaman. Zaman, uyanmak ve BEN olmanın sorumluluğunu almak zamanı.

 

Exit mobile version