Bilmiyorum!
Bildiğimi sandığım şeyleri dahi bilmiyorum! Hayatta her daim zan/lar ile yol alan bir zihne sahipken, bir sonraki adımında ne olacağını ve onun da bana ne getireceğini de bilmiyorum!
Bana göre sıcak olan bir suyun, başkasına ılık göründüğü bir hayatın içinde iken, gerçekliğin bende nasıl tezahür ettiğini de bilmiyorum!
Yürürken, konuşurken, dinlerken, anlatırken ve yaşarken saf ve aptal bir çocuk olan hallerimin, bana ve yaşama nasıl yansıdığını da bimiyorum!
Bilmek zorunda bırakıldığını bütün bilgileri bıraktığımda, sorulacak sorulara nasıl cevap verileceğini de bilmiyorum!
Işığı arayan ben‘in karanlığı yaratan ben’le bir ilgisi olduğunu da bilmiyorum ki ışık ve karanlık var mı onu da bilmiyorum!
Hep bildiğimi sandığım şeylerin, benim gerçekliğim olduğunu düşünüp, sonra yoldayken kopup dağılan tespih taneleri gibi savrulmasının içinde yanan ateşin sahibinin de ben olduğunu bilmiyorum!
Bildiğini düşünüp parmak kaldırıp, sonra zılgıt yiyen çocuğun sancısının, kimin karnını ağrıtacağını da bilmiyorum!
Oysa, ne çok şey biliyordum kendime dair. Daha ilk rüzgarda burnumun akmasını, ilk yükle kollarımın güçsüzleşmesini, ilk adımda ayaklarımın tökezlemesinin sebebini de bilmiyorum!
Nefes