Mutlu değilim ama mutsuz da değilim!
Yaşamda mutluluk sürekli bir hâl değildir, gelip giden bir duygudur.
Kimi zaman uğrayıp hafifçe dokunan, kimi zaman da uzun süre ortalarda görünmeyen misafir.

Bazen her şey üst üste gelir ve yaşadıklarımızdan yola çıkarak kendimizle ve hayatla ilgili bir takım olumsuz düşünceler geliştiriyoruz; “mutlu değilim, yalnızım, yaşamdan zevk almıyorum, hayat anlamsız” gibi etiketleri kimliğimizin bir parçası haline getiriyoruz. Kendimizi kendi sözlerimizle zincirliyoruz! Geçici olan düşünceleri dile getirip tekrarladıkça beyin “Ben zaten buyum” diye inanmaya başlıyor. Yani düşünceyi sabitleyip kimliğimiz haline getiriyoruz!
Bunu engellemek için;
“Ben mutlu olamıyorum” yerine “Şu sıralar mutlu hissetmekte zorlanıyorum.” demeliyiz. İlki kesin sonuç, ikincisi açık kapı bırakır.
“Ben yalnızım” yerine “şu an sosyal çevrem sınırlı” ama “Bu geçici bir durum. Yeni insanlarla tanışmaya açık olabilirim.” diyebiliriz.
Keyifli anlar yaratmak, küçük şeylerden tat almak, huzur ve tatmin anlarını çoğaltmak bizim elimizde. Bir fincan kahveyi yudumlarken, sevdiğimiz bir şarkıyı dinlerken, okuduğumuz kitapta aydınlatıcı bir paragrafı okurken, güneşin batışını izlerken anda kalabilmek, yaşamın ağırlığını hafifletebiliyor. Bu, hayata karşı bilinçli bir seçimdir.
Bazen küçük bir tebessüm bile en karanlık günü aydınlatabilir. Bakış açımız, gördüğümüz manzarayı değiştirir. Sürekli bardağın dolu tarafını görmek değil amaç; çünkü bardak hem dolu hem boş! Hayat da hem acı hem tatlı. Biz de hayat denen bu yolculukta, adeta bir cambaz gibi denge kurmayı ve orada durabilmeyi öğreniyoruz.


