Böylesi muazzam bir yaratımda, hiçbir şey göründüğü kadar olamaz ve değil zaten. Bunun bilmesek de fazlasıyla farkındaki bizler gördüklerimizin yanı sıra görmediklerimizle de geçinmemizi sağlayan pek çok yönteme sahibiz. Dünyada mevcut milyar insan kadar yaşama, inanma, umut etme biçimi hatta sistemi mevcut. Kimileri genele dair kimileri ise tamamıyla şahsi.
Peki bu sistemler nasıl işliyor? Basit yöntemlerle belki ama en güncelinde bile binlerce yılın bilgeliği saklı. Bir dua, bir niyaz, bir temenni, işaret ya da hareketle derhal işlemeye başlayan mekanizmalara sahip hepsi.
Şöyle kendimizi bir yoklasak, sıralasak; engelleri aşmak, zorlukları yenmek, amaçlara ulaşmak, tehlikelerden korunmak ya da aklıma gelmeyen bin türlü şey için yaptıklarımızı, uyguladıklarımızı, muhtemelen ilk tespit edeceğimiz husus listemizin emsalleriyle benzerliği kadar eşsizliği olacaktır. Benzer çünkü ortak bilincin ürünü, eşsiz çünkü tamamıyla onu işleyenin hususiyetine sahip. Hasımlara karşı kalkan, bolluk bereket mıknatısı, başarı basamağı, kısmet tarayıcı…
Böyle anlatınca her şey fazlasıyla mükemmel görünüyor, ama hepimiz biliyoruz ki öyle değil. Çünkü bizim donanımımız varsa, kaderin de var. Bizim plânlarımız varsa, illâki onları bozacak başka plânlar var.
İşler yolunda giderken, istediğimizi elde edip, istediğimizi istediğimiz gibi yaparken daha âlâsı olabilir mi kullandığımız yöntemlerin, mekanizmaların? O niyazlar, işaretler ya da hareketlerden daha etkilisi bulunabilir mi? Ama ya her şey tersine döndüğünde, avuçlarımızdan kayıp gitmeye başladığında? O zaman? İşte düğüm!
Bana kalırsa; bu kritik anlarda takındığımız tutum, kendimize takındığımız tutumla doğru orantılı. Görüşüne, inanışına ya da mekanizmasına güvenen çoğunluğumuz sonuç ne olursa olsun yöntemlerine sadık kalarak mücadeleyi sürdürmeyi tercih ediyor daima.
Diğer çoğunluğumuz ise bu gibi anlarda, küsüp arkasını dönüveriyor, hatta tam karşısına geçiveriyor o güne kadar tüm sahip çıktıklarına. Belli ki bunlar onlar için çıkar sağlayıcı, kullanışlı ve meçhulden gelen kuvvete sahip araçlar olmuş hep; tıpkı bir büyücü asası ya da sihirli değnek gibi. Dokunduğu her şeyi düzeltecek, değiştirecek, eskisinden daha iyi hale getirecek. Ama işe yaramıyor şimdi, belki de bozuldu. O halde kırıp atmalı ya da yenisini almalı.
İki tarafı ne övmek ne yermek gerek. Çünkü bu bir durum ve tercih meselesi. Ancak illâki yazdıysam bu yazıyı fikrimi belirtmeliyim son kertede. Asıl salah başarıp başaramamakta, kazanıp kazanamamakta ya da korunup korunmamakta değil bence. Asıl salah, kişinin hayatının ortasına yerleştirdiği ya da hayatını etrafında kurguladığı o mekanizmalara ve kendisine nasıl yaklaştığında. Güveninde, sadakatinde, azminde, sabrında ama en önemlisi samimiyetinde.
Gerçek şu ki; dünya ondan bağımsız dönse de, zaman ondan bağımsız aksa da, varlığına bağladığı dünya ve zamanda her şey onun mevcudiyetiyle kaim, devinimiyle değişiyor ya da değişmiyor, oluyor ya da olmuyor. Sırf bu nedenle de hiç ihtiyacı yok sihirli değneğe değil mi ki o sihirli değnek kendisi. Mesele onu kullanma maharetinde.