Haydi yaşananlara farklı bakış açıları ile bakalım… Kimin haklı ya da haksız olduğunu yargılamadan, sadece inandıkları ve doğru bildikleri tek şeyleri bu olduğu için yaşanan ve yaşatılanların bir özeti gibi görün yazılan her cümleyi…
Bir insan olarak, yaşananların anlamsızlığını iliklerine kadar hissediyorsun, sevgi var iken, milliyetsiz, kimliksiz, sınırsız olmak var iken hangi etnik kimliği sahiplenir de ben buyum diyebilir bir insan, sadece tek bir gerçek var o da çizilen sınırlardan özgürleşen barış ve sevgi içinde yaşayan dünya halkı olmak…
Bir milliyetçi olarak, hangi tarafta olduğunun bir önemi yok, kendi ırkının üstünlüğünü ya da ispat etme derdinin baskın olduğu zamanlarda bildiği tek şey olan öldürmenin arkasına sığınıp talan bir yaşamı ortaya çıkarmak. Aşırısı faşist ama normalinin de olmadığı tamam şiddet temelinde kendini ifade eden ve açığa çıkartana milliyetçilik düşüncesine göre dökülen her kan hak edilmiş kandır. Yani karşı taraf haddini bilecek, bilmezse onu ortadan kaldırmak haktır. Eh aldığı öğretiye ve bildiği doğruya göre kendince haklı, öyle ya ataları dedeleri bu topraklar için az mı can verdi. Bir şeyi gözden kaçırıyorlar, bu topraklar onların dedelerine ait değildi, bu topraklar yani dünya tüm halklarındır ve üzerinde onlarca millet yaşamış ve iz bırakmıştır. Fakat bunlar görülmediği için tek hakimiyet kendilerine ait gibi yaşamlarını devam ettirmeye ve öldürmeye devam etmekteler.
Bir dindar olarak, eh inancın hangi tarafına inanıyorlarsa onlarda en az milliyetçiler kadar öldürmenin haklılığına inanarak büyümüşler. Din adına şehit olmak, Allah uğruna savaşmak ve öldürmek, öldürmek, öldürmek, başka bir inanca ve düşünceye yaşama izni vermemek… Tabi bu da onların yaşam düşüncesi ve şekli, başka bir şekli bilmediği için kendi gerçekliğini ortaya koyup baskın gelmeye çalışıyor.
Spiritüeller için ise çelişiyorum, çünkü bir yandan savunduğu düşünceler ile çelişiyor, kimi zaman milliyetçi kimi zaman dindar, kimi zaman insan, kimi zaman cumhuriyetçi, kimi zaman radikal özgürlükçü, kimi zamanda hiçbir şey olabiliyorlar. Tabi bu da kabul edilecek bir hal çünkü doğar doğmaz spiritüel değildi hiçbiri, çocukluklarından gelen bir alt bilinç var ve ne kadar aydınlanmaya kalksalar da bir yanları inanmayı bıraktığını sandıkları düşüncelere kayıyor ister istemez ve tepkisini bunlara göre veriyor. bir anda ırkçı bir milliyetçi haline geliyorlar. Bu da bu dünyanın yadsınamaz gerçekliği ve bu düşünce içinde var olanların gerçeği, bunu da kabul ediyoruz.
Ve ölenler ile öldürülenler, ilahi plan denen şeye inananların en çok pörtlediği yer burası, hani ilahi olanın yansıması her şey ne demeye bu kadar canhıraş tepkiler veriyorsunuz ki zaten olması gereken oluyor, hatta oldu ve bitti bile… Bu da bu kesimin gerçekliği bunu da kabul ediyoruz…
Ve halkın gerçekliği, tüm siyasi düşünceler arasında, ırkçı yapılanmalar arasında, din kavgaları arasında kalmış ve halen uyanamamış bir yere ait olarak büyümeye çalışan halklar.. işte onlar bu süreçte en çok kaybeden oluyor. yoksulluk, açlık, ölüm, işsizlik, kimliksizlilk, acımasızca baskı, kapısına dayanan şiddet, öfkeli ve kan almak için yola çıkan üniformalı diğer halkın mensupları, vurdukça canı yanan ve vuruldukça direnen insanlar, kim ne amaçla ve kime hizmet ettiğini bilmeden yapıyor bütün bu şiddeti ve ölümleri…. En büyük ırk biziz, bu topraklar bizim, dedem aldı benimdir, dedemin babası diz çöktürdü bizimdir, patronumun arazisi, kralımın ülkesi, siyasi erkimin vatanı diyerek şiddeti meşrulaştırıp dünyanın yok oluşuna katkı sağlıyoruz ve bu da bir başka gerçekliğimiz.
Hangisine sussan hangisine konuşsan kendince haklı… Bu yüzden hepiniz haklısınız, hepiniz doğrusunuz, hepinizi olduğu gibi kabul etmeyi seçiyorum, her ne yapıyorsanız mutlaka inandığınız için yapıyorsunuz. Bir tek şeyi fark edin, inancınız, düşünceniz, fikirleriniz, milliyetiniz ve ırkınız uğruna insanların canlarına kıymayın…