“Kendime giderek daha çok sahip çıktığımda başka birisinin beni mutlu etmesine duyduğum ihtiyaç da giderek azalıyor.
Bir bütün olma ve tekamül yolculuğumdaki ışığıma kavuşmak güzel” demişim 10 Nisan 2018 de.
O günden bugüne o kadar çok şey değişti ve değişiyor ki iç dünyamda ve dış dünyamda bunun için huzurluyum.
Hep aynı kalmayı en çok seven zihnimiz ya, o küçük bir çocuk gibi, onu zaman zaman hep farklılıklarla şaşırtmak, düşünceleri değiştirmek gerekli ki, her günün sessizliğini, kalbimizde huzur olarak hissedebilelim.
Çok şükür son on dört yıl çok emek verdim kendime. Hala da veriyorum.
Eski beni komple değiştirmek kolay olmadı, bir de yeni Ben’i kabule geçerken kolay değildi. Özümde eskiyi de yeniyi de birlemek ise muhteşem bir his.
Eskisi de benim, yenisi de benim ne fark var arasında derseniz?
O yoldan geçen, değişen ve dönüşen dostlarım çok iyi hisseder ve bilirler.
Dışarıdan baktığınızda sanki hiçbir şey değişmemiştir ki nitekim uzun süre görmediğim insanlarım ile karşılaştığımda öyle diyorlar sağ olsunlar.
İltifat ediyorlar. Kendimin hissi ise şudur, öyle çok değiştim ve değişiyorum ki hangi birini anlatayım?
Beni en çok etkileyen birkaç değişimimi söyleyeyim mi size?
Eskiden kendimi hiç sevmezken yeni bende adım adım sevmeyi öğrendim, öğreniyorum. Hep beklentim olurdu etrafımdan, kendime döndükçe beklentim azaldı.
Başkaları beni sevsin diye geçmişte çok hırpalarken, artık kimse sevsin diye bir şey yapmıyorum.
Sadece içimden geleni, hissettiğimi yapmayı deneyimliyorum.
Eski ben, kendimi keşfetmeden önceki Gülay halim, en çok da kaybetme korkusunda yıllarca mahvolmuştu lakin artık o duygumda azaldı.
Kimi kaybetmekten korktu isem geçmişte hep kaybettim.
En çok da kendimi kaybetmişim bulmuşum. Bundan sonra kaybetme korkusu ile yaşar mıyım?
İşte böyle siz siz olun kendinize giden yolun ipine sıkıca tutunun. Ve sürekli değişim baki olsun zihinsel( duygu ve düşünceler temizliği ile) Yoksa karakteri sürekli değiştirmek değil gayemiz. Eski bize ekilen, düşünce ve duyguları ailemizden, anne babamızdan, toplumdan gelen alışkanlıkları yani dünyaya geldikten sonra kişilik olarak kabul ettiğimiz benliğimizin değişiminden söz ediyorum.
Kişisel gelişim diye bir şey olmaz derim hep, Öz’ümüzü anımsamak gayemiz. Onu yeniden keşfederken, kişiliği yani sonradan ekilen ve bize faydası olmayan birçok olumsuz düşünceleri zihinden, bedenden bu alışkanlıkların kölesi olmamak için bu kişiliği yok etmek terimini kullanıyorum.
Zaten kişiliği geliştirmek olur mu?
Biz onun üzerimize bir deri gibi kapladığı, kopyala yapıştır özelliğimizden arındıralım istiyoruz.
Buna da tasavvufta, ruhsallıkta, birçok doğu öğretilerinde ölmeden ölmek derler.
Onun gibi bir şey işte.
Eskiyi yok edip yeniyi inşa etmek.
Hiç kolay değildi, çok sancılıydı. Değdi mi? Değmez mi daimi huzur var her ne olursa olsun. O varlığımdan gelen Huzur beni yaşadığım hayat zorluklarımın içinden geçmemi sağladı. Sağlıyor.
O, sevgilim benim
O Huzur, Şefkat, Merhamet…
Aşk O…
İşte böyle ilahi Aşk’a kavuşmak en büyük zenginliğim.
Benden öte olan Ben’e.
En derinde olan sevgilim O Aşk…