Güneş her akşam batıp ertesi gün doğuyor, senin buna bir müdahalen olabiliyor mu; öyle bir şansın var mı?
Hayır.
Yağmur, kar, istediği zaman yağıyor, istediği zaman duruyor. Bu duruma müdahale edebiliyor musun?
Hayır.
Ya sel felaketi, tsunami, deprem vb. olduğunda?
Ne o, sus pus oldun.
Kabul et, doğa karşısında acizsin işte!
Yapabildiğin tek şey -intikam alırcasına- onu katletmeye çalışmak.
Böyle hınzırlıkları her yaptığında aslında kulağını çekiyor Felek ama anlamıyorsun.
Bak kardeşim; bunlar işleyen o mükemmel sistemin doğal olguları ve senin bu senaryoda sadece izleyici ya da tanık olmaktan başka bir rolün yok, bunu kafana sok!
E peki o zaman gelelim zurnanın “zurt,” dediği yere; sana “hayatı, olayları ve insanları izle, sadece akışa tanık ol,” dendiğinde ne demeye olana müdahale etmeye, herkesin hayatına burnunu sokmaya, insanları yönetmeye kalkışıyorsun?
Bu nasıl bir hadsizlik, nasıl bir kendini bilmezliktir?
Durup dururken “acaba içinde arı var mı?” diye kovana çomak sokmaya kalkarsan arılar da seni bir güzel sokar.
Sistem de bu hatayı her yaptığında seni ‘sokuyor’ ya da ‘ensene tokadını yapıştırıyor’.