Karşılık prensibine dayanan alış verişler, alan ile veren arasındaki evrensel anlaşmaların bireysel ölçeğe yansımasıdır. Alan ve veren, alış verişin gerçekleşeceği noktayı birlikte belirler, alış veriş rızayla gerçekleşir. Alanın layık gördüğü ile verenin emeği denkleştiği zaman, alan da veren de memnun olur. Bu denklik sağlanamadığında ise verdiği emeğin karşılığını az alan ya da karşılığını alamadan çok veren insan, alış verişten memnun olmaz. Alma vermede yaşanan bu dengesizlikler, az aldığını ya da çok verdiğini düşünen tarafın kendi değerlendirmesini yapmayı öğrenmesi için deneyimlediği fırsatlardır. Bu dengesizlikler sayesinde, insan alırken ve verirken memnuniyet duyacağı dengeyi yaratmayı öğrenir.
Emeğinin karşılığını alırken, ne kadar alacağının hesabını karşı tarafa bırakan insan; yaptığı işe katmış olduğu değeri kendi kendine ölçmemiştir, kendi emeğinin değerini bilmez. Başkalarının ölçümlerine göre kendi emeğinin değerini anlamaya çalışır. Yaptığı işin değerinin, insanlar tarafından şeffaf bir şekilde değerlendirileceğini ve karşılığını bulacağını düşünür; fakat kendisine layık görülen karşısında hayal kırıklığına uğrar. Emeği veren kişi, verdiği emeği çok iyi bilir; fakat alan taraf, aldığına katılan emeği bilmez. Aldığı şeyin karşılığını verirken daha az vermekle ilgilenir, kâr etmekle ilgilenir, sahip olmakla ilgilenir. Yaratıcısı tarafından bile değeri bilinmeyen, bedeli belirtilmemiş ve alandan talep edilmemiş bir şey, alanın gönlünden kopan kadarıyla karşılık bulur. Bedeli belirtilmemiş olan, alanın gözünde değersizdir. Emeğin karşılığını bulması için, değerinin, emeği veren kişi tarafından ölçülmesi ve bedelinin alandan talep edilmesi şarttır.
Verdiği emeğin değerini bildiği halde, değerinden çok daha azını almaya gönülsüzce razı olan insan ise kendi ölçümünden, insanların bu ölçümleri kabul edip etmeyeceğinden, beklediği ölçüde değer görüp görmeyeceğinden emin değildir. Kendinden emin olmadığı için, emeğinin değerinin altında teklifler aldığında kendi ölçtüğü değeri sorgular, kendi ölçümüne sadık kalamaz ve verdiği emeğin değerinin alan tarafından belirlendiği alış verişlere gönülsüzce razı olur. Emeği karşılığında hak ettiğini bildiği kadarını alabilmesi için, emeği verenin kendi ölçümlerine sadık olması şarttır.
İnsan ne yaptığını ve yaptığının değerini bildiğinde, bu değere sadık kaldığında, değerli olanı almak isteyenler de emek verenin kendi emeğine verdiği değere saygı duyacaktır.