Yaşama bağlılığın ve tanıklığını yaptığın, deneyim ve tecrübelerinle edindiğin tüm bilgi ve tecrübelerinin boyutu ne olursa olsun, sonuç olarak her zaman sen ölümün mutlaka bir gün geleceğini biliyorsun. Ne yaparsan yap, ne düşünürsen düşün, hangi planların yarım kalırsa kalsın ve biliyorsun o yaşadıklarını artık ölüm yok edecektir. Fakat yine de kişi umuda karşı umut beslemeye devam eder, hatta bazen de teselliyle hayale kapılarak der ki, belki diğer herkes ölebilir ama sen değil.
Halbuki hayal veya teselli de olsa, aslında bir anlamda bu doğrudur. Çünkü yaşamın boyunca her zaman sen diğer insanları ölümünü görüp tanık olmuşsun, asla kendini ölürken görmemişsindir. Bu yüzden o kurduğun hayal ve sığındığın teselliler doğruluk payına sahiptir ve mantıklı gibi gözükebilir sana.
Şu kişi ölür, bu kişi ölür ve sen asla ölmezsin. Sen her zaman onlar için üzülürsün, sen her zaman onlara elveda demek için mezarlığa gidersin ve sonra yeniden eve dönersin. Bu seni kandırmasın, çünkü tüm bu insanlar da aynı şeyi yapıyordu. Ve hiç kimse istisna değildir. Ölüm gelir ve senin isminin, senin şanının tüm kurmacasını yok eder.
Ölüm gelir ve basitçe her şeyi siler, ayak izleri bile kalmaz. Hayatımız aracılığıyla yaptığımız şey her ne olursa olsun suyun üzerine yazı yazmaktan başka bir şey değildir, kaldı ki henüz sen yazmaya başlarken bile o kayboluyorken. Hatta yazdıklarını okuyamazsın bile, fakat biz bu şatoları boşluğa kurmak için çabalamayı sürdürüyoruz yine de.
Bu bir kurmaca olduğu için onun sürekli olarak ayakta tutulmaya, sürekli çabaya gece ve gündüz uğraş vermeye ihtiyaç duyarız. Dikkat ederseniz hiç kimse yirmi dört saat boyunca bu kadar dikkatli olamaz. Bu nedenle sana rağmen, egonun bir engel olarak iş görmediği anlarda gerçekliği anlık olarak fark ettiğin zamanlar olur.
Egonun kafesinin olmadığı anlar vardır sana rağmen, unutma ki herkesin arada bir böyle an‘ları vardır…