Aydınlanma ya da uyanış, adına her ne diyorsanız, çaba gösterilerek olacak bir iş değildir çünkü çabalamak dirençleri de beraberinde getirir.
Ve siz her direnç gösterdiğinizde zihni devreye sokmuş olursunuz.
Bu durumda muhatabınız artık zihindir; bu kez de hikayeler yaratmaya başlarsınız çünkü onun ikna olabilmesi için önüne sonu aydınlanmaya çıkan yeni yol haritaları koymak durumundasınızdır.
Her birini deneyip bu yolların aydınlanmaya gitmediğini anladığınızda önünüzde iki seçenek kalır: Ya yeniden yeni hikayeler yaratmaya başlarsınız ya da çabalamayı bırakıp akışa teslim olursunuz.
Beşer kıvamını henüz aşamamışsanız ilk yolu tercih etmeniz kaçınılmazdır çünkü henüz dersinizi almamışsınızdır; yine aynı kısır döngüye girer, hemstır gibi çarkın içinde koşar durursunuz.
Beşer, hikayeler yaratma büyüsüne kapılır çünkü aydınlandığında bir şey olacak zannını taşımaktadır.
Ve henüz şunu da idrak etmemiştir; yaratılmış her hikaye uyku halinin sürmesine yol açar ya da başka bir deyişle, uyku hali yaratır.
Ve artık geçmiş olsun, aydınlanma umudu bir başka bahara kalır, ertelenir; beşer yine şaşar, kendini aşamaz, yeniden uykuya dalar.
Ne yazık ki dünya yüzünde aydınlanma uğruna boşa kürek çeken, enerji tüketen bir yığın kişi var.
Oysa akışa teslim olan zaten bu deneyimi yaşayacaktır ancak bu işin bu kadar basit olduğuna zihin ikna olmaz; çoğu kişi bu uğurda, bu yüzden sürünür durur.
Bu kurguya göre şu da söylenebilir: Beşerden insana dönüşmeden ki bence bu her şeyden önce gelir, aydınlanma deneyimini ancak rüyanızda görürsünüz.
Kıssadan hisse; bırakın aydınlanma çabasını, önce insan olun…