Özün saf bir parçasısın, biliyorum.
Ben de dünyevi yaşama ilk geldiğimde tıpkı senin gibiydim, dünyayı anlamaya çalışan saf özdüm, maneviyattım.
Dünyada yaşayan maneviyat olmaya gelmiştim, seçerek.
Beni en başından seçenin sen olduğunu da biliyorum.
Ben sana dünyayı öğretirken senin bana özü hatırlatacağını biliyorum.
Dünyaya göbek bağınla bağlıyken öze gümüş kordonunla bağlısın.
Ben senin dünyevi öğretmeninsem, sen de benim manevi öğretmenimsin.
Benim tekamülüm ayrı, seninki ayrı.
Biliyorum ki sen benim tekamülümdeki pişmanlıklarımı telafi etmek için değil, kendi tekamülünü yaşamak için geldin.
Kendi derslerimden ve sınavlarımdan ben sorumluyum, bunları üstlenmek senin görevin değil.
Kendi geçmişimi, şimdi ve ancak ben değiştirebilirim.
Bütün tecrübelerimi sana anlatmak istesem de sen de kendi derslerinden ve sınavlarından sorumlusun, yaşayacağın pişmanlıkları engelleyemem.
Kendi geleceğini, şimdi ve ancak sen değiştirebilirsin.
Bana aynasın.
Tamamlamam gereken eksikleri bütün saflığınla önüme koyacaksın hep, biliyorum.
Ben de senin aynanım.
Kim olduğunu özünle biliyorsun.
Ben sana kim olman gerektiğini söyleyemem.
Neye ihtiyacın olduğunu özünle biliyorsun.
Ben neyin senin için daha iyi olacağını bilemem.
Sen hatırlayacaksın, sen seçeceksin.
Senin hayatın.
Ben seni istedim ve sen beni seçerek geldin.
Benimlesin ama benimsin diyemem.
Sen yalnızca kendine aitsin.
Özgürsün.
Ben seni sevebilirim.
Hem de kendin olmana izin verecek kadar, özünü hatırlayarak dünyayı yaşamanı isteyecek kadar, dünyeviliğin ve maneviyatın köprüsü olmandan keyif alacak kadar.
Ben senin annenim.
Senin aracılığınla öze dünya üzerinde annelik yapıyorum.
Senin bedeninde bakıp büyüttüğüm özün ta kendisi.
Seni sevdiğimde, özün kendisini seviyorum.
Seninle özde buluşuyorum.
Varlığına şükürler olsun.