Ünlü iki felsefe insanı Naom Chomsky ve Michele Foucault‘nun dilbilimi üzerine önemli bir tartışması var. Acaba düşüncenin taşıyıcısı olan kelimeler doğduğumuzda bizde mevcutlar mı yani DNA‘mızda mı kayıtlı yoksa onları sonradan mı ediniyoruz? Nasıl kategorize ediyoruz ya da bunları birbirine bağlamayı becerebiliyoruz? İnsanın düşünmeyi ve konuşmayı öğrenmesi hayli hızlı gelişen ilginç bir süreç. Her kelimenin taşıdığı mana ve bu mananın işitenler tarafından nasıl anlaşıldığı… Sanki kelime ne maksatla telaffuz ediliyorsa o maksadı taşımaya çalışıyor. Meşhur su moleküleriyle ilgili deneyi duymuşsunuzdur. Sevgi sözcükleri su molekülüne simetrik bir form kazandırırken olumsuz sözler formun bozulmasına neden oluyor.
Bir süre önce Rus bilim insanlarının bir iddiasını okumuş ve çok akla yatkın bulmuştum. ‘Çöp DNA (Junk DNA)’ olarak adlandırılan ve büzüşük halde bünyemizde barındırdığımız bu genetik formlar, kelimeler ile titreşiyormuş ve titreşirlerken aralarında mikro karadelikler oluşturup tüm deneyimi evrensel bir bilince kaydediyormuş ya da evrensel bilinçten veri de alabiliyordur herhalde aynı yöntemle. Bir başka deyişle kelimeleri kullanarak genlerimiz aracılığıyla kozmik bir zekaya bağlanıp etkileşim kurabiliyoruz. Böyle düşününce birbirimizle mi, kendimizle mi yoksa evrenle mi konuşuyoruz tekrar bakmak gerek. Mantralar, dualar ardı ardına tespih edilen kelimeler, harfler belki de kadim bir bilgeliğin işaretçisi olabilirler mi?
‘Kutsal Geometri‘, Phi oranı üzerine epey yazıp çizmiş olan Dan Winter abimiz Dünya’nın Alfabesi (The Alphabet of the Earth) kitabında harflerin genlerimiz aracılığıyla düşünceye ve hatta yazılı alfabeye dönüştüğünü savunuyor. Pi filmine de ilham kaynağı olmuştur bu ilginç fizikçi, matematikçi şahsiyet. Kabalacılar ile yüksek teknoloji sponsorluğunda yaptığı çalışmaları artık internette kolayca bulabiliyorum. Seneler önce bu bilgiyi benimle paylaşan ve Dan Winter’ın birkaç yıl asistanlığını yapmış olan dostum Paul’e selam olsun. Paul bu çalışmalardan bahsedip elindeki kitapları paylaştıktan sonra Winter’ın asıl konu kalp dediğini söylemesi çok şaşırtmıştı. Kalp yedi farklı formda kasılıp sürekli bir ritim ile bedenimize neler fısıldıyor acaba. Kilometrelerce uzaktan ölçümleyebildiğimiz bu fısıltıyı EKG ve EEG kayıtlarını baz alarak incelemek suretiyle Dan Winter, Phi sayısını ilginç bir alanda kurcalamış. ‘The DNA Purpose’ adlı belgeseline göz atabilirsiniz.
Asırlar öncesinde yaşamış ünlü bilgin Muhyiddin İbn Arabi de, tıpkı ‘Kabala‘ öğretisinde olduğu gibi harflerin bir matematiği olduğunu anlatmış ve harf kökünden türemiş olan ‘Hurufizm‘ öğretisine temel bilgiler sunmuştur. Günümüzde ‘hurafe’ olarak manası değiştirilmiş olan bu kelime belki de bambaşka şeyler anlatmak istedi. Manasını değiştirdiğiniz zaman kelimenin de hükmüyle oynamış oluyoruz, bu yüzden ağzımızdan çıkanı kulağımız duysun. Kalbimiz ve genlerimiz buna şahit olacaktır diyebilirim. Kalp yedi farklı nota ile müziğini üretirken gerçekten neyi dinlediğimizi merak ediyorum. Acaba beynimiz bu müziği nasıl yorumluyordur?
Kalbin suyu olan aşkınız eksik olmasın. Derin bir nefes alıp ‘Hu‘ diyelim.