Diğerkamlık nedir? dedi bir dost…
Ben de baktım sözlüğe;
“Başkalarının yararını da kendi yararı kadar gözetme ya da diğer insanlara maddi veya manevi kişisel çıkar gözetmeksizin yararlı olmaya çalışma ve ‘bencillik karşıtı hareketler içinde bulunmak demektir” diyor lugatta.
Biraz demleneyim dedim bu bilgiyle…
İçime döndüm.
Diğerkamlık salt başkalarını mutlu etmek için yaşamak mıdır?
Kuşkusuz insanın kendinden vazgeçip, yaşamını çevresindeki insanların mutluluğuna adaması mıdır?
Sorular ardı ardına geliyordu iç dünyamdan.
Ve cevaplar da akıyordu aynı anda.
Tabii ki insanın kendinden vazgeçip çılgınca etrafına kendini kul köle etmesi değildir diğerkamlık.
Burada olan incelik
Çevresindeki insanları da en az kendisi kadar sevmek ve onların çıkarını en az kendi çıkarı kadar gözetmektir.
Tabii bunu yaparken kendi değerini ve menfaatini korurken bencilce değil, kamil bir insan kalbiyle de başkalarını düşünmektir.
Göz boyamak amacı ile de değil içimizden geldiği gibi incelikle Öz’ümüzden gelerek davranabilmektir.
Kendi kendime bunları tefekkür ederken
Öz’üm hep şunu fısıldıyordu;
“Zaman birlik ve beraberlik zamanıdır”
Ne güzel bir fısıltıydı bu ruhumdan gelen.
Tam o anda da bir arkadaşım girdi odaya.
Gülümseyerek;
“Birçok ülkeden yardımlar yağıyor yangın bölgeleri için.
Sorun artık global, çözümü tüm dünyayı ilgilendiriyor.
Almanya, Azerbeycan, Katar, Amerika, Hollanda vb ülkelerden acil çağrıya cevap geliyor, umutluyum”dedi.
Ben de;
“Aslında kendi ülkemizin birçok imkanları var iken yardım istemek utanç verici değil mi ?
Zamanında tüm bu malzemeleri temin etmiş olsaydık keşke, deneyimli pilotlarımız hep iş başında olsaydı yeterli uçaklarımız olsaydı.”
Keşke diye bir zaman dilimi yoktur ama düşüncemi sesli söyleyiverdim o anda arkadaşıma.
O da kendi fikrini açıklayıp ayrıldı yanımdan.
Herkes, bir şekilde kendince haklıydı bu hayat yolunda.
Sonra aldı beni bir düşünce.
Kendime sordum, yardım almak istemek sence utanç verici mi Gülay?
Çok uzun zamanlar geçmişte yardım isteyemeyen, ben her şeyi kendim hallederim diyen sahte benliğimin kurbanlığından kurtulmuş biri olarak sordum bu soruyu.
Kendimi keşfetmeden önce, evet utanç verici bir durumdu istemek, yardımı kabul etmek. Hep koşullu ve zihnimin beklentili, kurban hallerinde olan eski benliğimin esiriyken, çok zordu kabul etmek sevgiyi, yardımı.
Şimdi ise yeni Ben de;
İstemek, almak bir erdemdir.
Vermeyi de bileceksin, almayı da diyor artık ruhum.
Veren el, alan elden üstündür diyor evliyalar.
Onlar da kendilerince haklı.
Vermek almayı
Almak da vermeyi doğuruyor.
Dengeli olmalı her ikisi diyor birçok öğreti.
Ben de Gülay olarak diyorum ki;
Bir insan sürekli dengede kalamaz.
Düşünsenize tek ayak üstünde ne kadar kalabilirsiniz denge halinde?
Bu bile stres yaratır beden ve zihinde.
Bence uyumu barındırmalı içinde denge.
Birbiriyle uyum içinde olmak, aldıkça vermek, verdikçe almak kendiliğinden, akışta olan bir hal.
Harmony derler İngilizce de bu kelimeyi ben de benimsiyorum ve seviyorum.
Ahenk demektir diğer anlamı Harmony kelimesinin.
Ahenk içinde dans etmeli tüm zıtlıklar, o vakit insanın neşesi ve iç huzuru oluyor ve bunu insan dışarı doğallıkla kendiliğinden yayıyor.
Bir mücadele yok bu uyum halinde, direnç ve zorlama yok.
İkilik yok
Bir uyum içinde kendiliğinden oluyor ve akıyor bu enerji.
Bir de bunu alışkanlığa dayandırıp(bencillik) yapıp sürekli duyguları sömürmek değil bu istemek hali.
Beklentisiz içinden, şefkatle, sevgiyle vermek ve yine aynı şefkatle kabul edip alabilmektir, bu alma verme döngüsünde bahsetmek istediğim hissim.
Yani eril ve dişil hallerimizin de uyumudur bu olan hal.
Eril dişil uyumunda olan insan zaten alma verme dengesinde de uyumludur.
Eril verici yanımız, dişil ise alan ve kabul eden, yaratan, bolluk bereket olan içsel hormonsal, duygusal, ruhsal yanlarımız.
Bedenimiz, erkek olabilir ama kalbimizde dişil olan şefkati, merhameti barındırabiliriz.
Duygularımızla sağ duyulu olmayı içselleştirebiliriz. Özümüzde hepsi vardır.
Zaten hepsinin özü, içimizde var olanı anımsamaktır.
Bedenin cinsiyeti vardır.
Öz’ün cinsiyeti yoktur.
Kadın bedeninde olup da sürekli kendiyle çatışan, hayatın içinde erkek gibi güçlü olayım düşüncesiyle erkekleşen kadınlarımız da var.
Bu zaten hep öğretildi bize çocukken.
Erkek gibi güçlü ol dediler.
Güçlü olmak bedenen değil içsel gücü bulabilmektir bence.
Erkek olup da güçsüz hisseden insan yok mu?
Kadın olup da çok güçlü olan?
Bunun cinsiyetle alakası yok.
Ve içimizde bastırdığımız dişiliğimizi(şefkat, merhameti) ortaya çıkarıp hem eril hem dişil hallerimizi kabul edip, bütünlemeliyiz ayrıştıran duygu hallerimizi.
İşte Öz’e dönmek bu yanlarımızı kabul edip şifalandırmak demektir.
Aslında alan da veren de sen değilsin, ben değilim.
Neden derseniz?
Hiçbir şey bizim değil, her şey bu dünyadan geçerken bize sunulan araçlar.
Ve biz bunları kullanıyoruz.
Bedenimiz de öyle değil mi? Zamanı dolunca toprağa dönüşecek, kuşa, kurda, böceğe yem olacak.
Bir tek çorabını bile götüremeyeceksin buradan giderken.
Yaşarken senin dediğin şeyleri ne kadar paylaşabiliyorsun?
Ne kadar birlik içindesin diğer insanlarla?
Ne kadar kendini ve etrafındakileri sevdin, sevildin?
Ne kadar şefkatli, merhametli, duyarlısın yaşadığın dünyaya, toprağa, hayvana, doğaya, insana, ağaca?
Ve ne kadar vicdanınla huzur dolu bir ilişki içindesin?
Daha birçok şey…
İşte bundan dolayı alma ve verme uyumu içinde olan insan zaten Hz. İnsan vasfında olan ve birliğe ulaşan insandır.
İkilik denen şey zihnin bölen, ayıran, savaşan, saldıran şeytani yönüdür.
Kendimizde var olan bu şeytani hali Bir’lemek gerek.
Nefis derler tasavvuf ilminde buna.
Nefsini (şeytanını) müslüman et.
İşte bu içsel cihadını bitirmektir.
Kendi ile barışmamış insan
Bir başka canlı ile barışabilir mi?
Koruyabilir mi onları?
Şifa dediğimiz şey önce kendimizi şifalandırmaktır.
Ruha dair tüm yüzleşmelerden geçmektir.
O vakit dünyaya güzel miraslar bırakabiliriz.
Yangınlar soğusun bitsin
İnsanların içindeki nefret yangınları ve ayrımcılık yaratan sevgisizlik de inşallah sönsün, yok olsun.
Küresel, evrensel birlik, beraberlik doğsun.
Dilerim ki, kendimden ve herkesten bir annenin çocuğunu koruduğu gibi, yaşadığı dünyayı, toprağı, doğayı da koruma bilinçlenme tohumları ekeriz ve onları çatlatırız.
Büyütür geliştiririz.
Meyvelerini birlikte toplarız.
Öz’ümüz de var olan özgecilik daha da çok yayılsın.
Tüm Evreni kaplasın.
Yaşadığımız yerlerden başlayalım, yeşillendirelim etrafımızı.
Duyarlı olalım
Az çoktur bilinci ile yaşayalım.
Bilinçli şekilde tüketelim.
İhtiyacımız kadarını alalım ve paylaşalım, bölüşelim.
Hayat da zaten bunlar olunca erdemli ve yaşanılası oluyor.
AŞK’la…