Hatırlıyorum, Altı yaşlarında idim. Kalabalık bir ailenin en küçük çocuğu olarak öncelikle dinlemeyi öğrendik. Çocuk olmamız sebebiyle konuşmak değil, dinlemekti birincil önceliğimiz. Biraz sıkıcıydı elbet. Ben de çevremi, çevremdeki herkesi ve her şeyi incelerdim. Nasıl bir bilgi ise tüm insanların aynı görünüşe sahip olduğuna inanıyor ve herkesi aynı görüyordum. Ve herkesin evde yaşadığım Anne şefkatinde olduğunu zannederdim. Belki de öyleydi. Gözlemlerim derinleşmeye başladığında fark ettim ki, her kes bambaşka, hikâyeler içinde, boyları farklı uzunlukta, fiziksel özellikleri çok farklı, duygu ve davranışları farklı, kimi yüksek sesle konuşuyor, kim çok sessiz. Kimi çok para kullanıyor kimi tasarruf etmekten söz ediyor. Neydi bunlar diyordum çocuk aklımla, Okula başladığımda ise aynı farklılıkları ise yaşıtlarımda gördüm.
Herkes ne kadar mükemmeldi. Kime baksam o en endi. Şaşırdım. Aslında hepimiz aynıydık. Niçin birimiz diğerinden daha en en en olacaktık ki. Birimiz matematik de çok iyiydik, kimimiz iyi resim yapıyorduk. Bir diğeri okumayı, bir diğeri ise yazmayı ilk önce öğrenmişti. Hiç kimse bir diğerinden mükemmel değildi.
Mükemmellik dediğimiz, farklılıklarımızla birbirimiz kabul etmekmiş. Bunu anladım. Benim için kolay olmadı. Lakin anladım. Sizin için kolay olsun anlamak. Mükemmel insan ya da durum yoktur, Olanı olduğu gibi kabul etmenin mükemmel anlayışı vardır.
Her birimiz Yüce Yaradan’ın mükemmel tasarımlarıyız.
Sevgi ve Işıkla