Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Affetmek şart mı?

Şart mı?

Affetmek şart mı?

Basit görünen bu soru için herkesin kendince bir cevabı vardır muhakkak. Benimki de bu yazının konusu olduğuna göre, öncesinde “affetmek” meselesini irdeleyelim biraz.

Kelime anlamıyla affetmek, TDK sözlüklerinde kısaca bağışlamak, hoşgörüyle karşılamak ya da mazur görmek şeklinde açıklanıyor. Söz konusu fiil çeşitli düzlemlerde çeşitli kaynak ve hedeflere sahip. Örneğin, İlahî düzlemlerde genellikle yaratan ile yaratılanlar arasında görünürken, dünyevi düzlemlerde ise kişiler, toplumlar ve olaylar arası bir nitelik kazanıyor.

İlahî ve toplumsal konular bir tarafa bırakılarak konuya kişisel gelişim açısından yaklaşıldığında, eylemin genellikle incitici bir olay karşısında olumsuz ve yıkıcı duyguların terk edilmesi sonucu gerçekleştiği kabul ediliyor. Affetme konusu başkaları, yaptıkları ya da kontrol dışı durumlar olabileceği gibi kişinin bizzat kendisi de olabiliyor.

Çoğu davranış gibi affetmenin de öğrenilebilir bir tarafı var. Burada da devreye yaş, cinsiyet, medeni durum, çevre, gelenek-görenek ve inanç gibi etkenler giriyor.

Bütün bunların ötesinde en önemli husus şu ki; affetmek tamamıyla kişinin kendisi için yaptığı bir eylem. Bu sayede, öfke, kaygı, hayal kırıklığı, depresyon veya diğer olumsuz duyguların azalması ya da tamamen ortadan kalkması, yaşamına devam etmesi mümkün. Ama…

Ama gerçek hayatta hiçbir şey yukarıda yazıldığı kadar kolay değil. Sırf bu nedenle bile affetmek başlı başına muazzam bir eylem. Zira akıl değil kalp işi. Akıldan değil kalpten gelen bir tutum. Ayrıca zorunlu değil ihtiyari. Kişinin tüm öğrenmişliklerinin yanı sıra karakterinin özelliği, ruhunun güzelliği.

Burada duralım şimdi. Herkesi, her olayı, durumu ya da kendimizi her zaman kolayca affedebilir miyiz? Affedemezsek ne olur? Kör kuyulara mı atarlar bizi, biz mi atlarız?

Kendi adıma, daima affetmekten yanayım. Ama insan tabiatı buna izin vermiyor kimi zaman. Kişi kırgınlığına yenik düşebiliyor, bitmez tükenmez bir hesaplaşmada kısılıp kalabiliyor. Ve bazen… Evet, bazen de öyle durumlar oluyor ki, affetmek olağanüstü bir hal alabiliyor, o derece imkânsız oluyor.

Bu gibi hallerde kendime de başkalarına da: “Affetme öyleyse.” diyorum.

Dolayısıyla yazının başındaki soruya da cevabım şu: “Hayır, affetmek şart değil.”

Çünkü kırıcı, incitici ya da kötü olan neyse her zaman bir gerekçesi bulunmuyor, bulunduğunda da her zaman akli, haklı ya da vicdani olmuyor. Öyleyse öncelikle olanı kabullenmeyi başarmalı. Zamana bırakmalı. Kabullenmeli ve bırakmalı ki yangınlar küllensin, yaralar kapansın. Akıl berraklaşsın, ruh dinginleşsin. Mümkünse eğer affetmek ondan sonra gelsin. Hatırlayın; affetmek zorunlu değil ihtiyari bir eylem. Kimse mecbur değil.

Ayrıca affetmek, katlanmak ya da maruz kalmayı sürdürmek de değil. Aksine affetmek özgürleşmek, bütünlüğünü korumak ya da yeniden sağlamak ve aynı şeyin tekrarına izin vermemekle ilgili. Başkalarına olduğu kadar kendi öz benliğine de sevgi ve saygı göstermekle ilgili. Affetmek tümüyle ilerlemekle ilgili.

İşte tüm bunlardan ötürü kendime de başkalarına da tavsiyem odur ki; mümkünse affet, affedemiyorsan da kabullen, meseleyi yerinde bırak ve her halükârda devam et. Kırgınlık ve acılara esir düşme, günü helâk etme. Zira geçmiş değişmez ama gelecek daima yeniden şekillenebilir.

 

Kaynakça:

Akın Berk Sürücü: Affetmek Öğrenilebilir (e-kitap)

Ali Ayten: Affedicilik ve Din: Affetme Eğilimi ve Dindarlıkla İlişkisi Üzerine Ampirik Bir Araştırma, M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 2009

Meryem Vural Batik: Psikolog ve Psikolojik Danışmanlarda Affetme, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2020

Exit mobile version