Geçenlerde sosyal medyada bir yazı paylaşacaktım ve resim ile birlikte, hangi şarkıyı paylaşayım diye düşünürken; ‘’İçimdeki çocuk’’ yazdım ve aynen bu isimde bir şarkı çıktı karşıma.
Dinledim ve ruhuma iyi geldiği için, on beş saniyelik kısmını ekledim paylaşımıma ve yayınladım.
Ertesi gün merak ettim, acaba bu şarkı kimin ve baştan sona dinleyeyim diye internetten araştırma yaptım. Sözleri muhteşemdi ve dinleyince varlığıma söyledim kendi kendime. İçimdeki çocuğun sesini çoğu zaman duyuyorum ve ona sesleniyorum ara ara. Bu şarkı, dokundu o güzel meleğime ve iyi hissettirdi. Sözleri Pelin Alios’a, düzenleme ve piyano Barış Nar yazıyordu şarkının en altında.
Şaşırdım, acaba Barış Nar bizim Barış mı? Diye düşündüm. Hemen elim telefona gitti ve Barış’ın annesini aradım. Sevgili İpek ile uzun yıllar önce yollarımız kesişti. Rahmetli Esin Annemlerin oturduğu apartmanın altında mimarlık bürosu vardı, orada çalışıyordu İpek. Ama asıl ilginç olan Barış’ın babası; Derviş Nar ile Ankara’da öğrencilik yıllarımda, Zafer Çarşısında, Derviş’in ailecek işlettikleri kırtasiyede tanıştım.
Hatta sırf kitaplarla haşır neşir olayım diye, hafta sonları gider keyif almak için yardım ederdim Derviş’e. O zamanlarda on beş yaşındaydım ve yine kitaplar, resim sergileri, müzik, dans en çok beni etkileyen şeylerdi. Zafer çarşısında sergilere gider, müzik gösterilerine, kitap imza törenlerine katılırdım. İpek ile tanışınca, arkadaşım Derviş’in eşi olduğunu öğrendiğimde bayağı şaşırmıştım. Antalya’da yıllar sonra karşılaşmıştık.
İpek ile telefonda görüştüm, uzun zamandır karşılaşmadık ve Barış’ın çocukluğunu bilsem de büyük halini şimdilerde görmedim.
Evet, bu güzel şarkının düzenlemesi Barış Nar canıma aitmiş. Annesi İpek canım, oğlunun çok mutlu olduğunu, onunla onur duyduğunu söylediğinde, ben de aynı hislerdeydim. En kısa zamanda Barış’ı ziyaret edeceğim. Hatta söz verdi kendisi, bana özel müzik şöleni verecekmiş. Heyecanla o günü bekliyorum.
Şarkının beni en çok etkileyen dörtlüğü;
Elini tutacağım, yolunu açacağım
N’olursa olsun yanında olmaya geldim
Artık güvendesin artık benlesin
Ben sana güzel şarkılar söylemeye geldim’’
Ellerimi, kalbimin üstüne koyup defalarca dinledim bu güzel şarkıyı, hissederek. Ruhumla, tam bir bağlantıya geçtim. Müziğin her türlüsü güzeldir, klasik müzik ve bazı sözleri güzel, anlamlı şarkılar, hislerime kolay bağlar beni. Ayrıca doğa, hayvanlar, deniz, resim yapmak, yazı yazmak, farkındalıklı nefes çalışmaları, dans, yoga, yüzmek, dua, dostlarla sohbet ve birçok şeyler ruhuma bağlantıda kolaylık sağlıyor. İlla bunları yapmadan da tabii ki ruhu ve ilahi olanı hissedebilirsiniz. Her yerde, her anda şükürler olsun onu hissediyorum. Sebepsiz neşe, mutluluk, huzur ve huşu halleri de oluyor. İlla bir sebep, bir aracı olması da gerekmiyor. İçinden, derinliklerinden geliyor bu haller. İçimdeki o ilahi parçam, ruh canımda hissettiğim, o güzel çocuk, artık mutlu ve onu hissediyorum şükürler olsun. İçimizdeki çocuklar, yaşıyorsa umut vardır diyor ya Tarkan’da şarkısında, ben de aynı şeye inanıyorum. Bazı arkadaşlarım, ’’Aman ne yapacağım, ben kocaman kadınım ya da erkeğim, içimde çocuk mocuk yok benim ’’diyorlar. On dört yıl önce, ben de derdim ve böyle düşünürdüm.
O kadar kopuktum ki ruhumdan, o çocuktan, bedenimden ve o kadar kızgındım ki içimde geçmişe, aileme, hayata, Allah’a her şeye kızgındım.
O masum çocuğun, duygularını, hislerini anımsayacak, ona bakacak bir ben yoktu bende. Benliğimin esiriydim ve Gülay olarak , bu bedende kayıp bir ruhtum.
İçimde çocuk filan yok diyen eski bene ve böyle diyen siz yetişkinlere diyorum ki;
‘’Evet biyolojik yaş olarak harika yetişkinleriz, artık çocuk değiliz.
Ya duygularımız? Bastırdıklarımız, geçmişte gölgemizde kalanlar? İşte geçmiş, birçok insanda, bir türlü geçemiyor. İçimizdeki çocuk derken, onun duygularından, hislerinden bahsediyorum. Çocukluk asla büyümez sevgili arkadaşlarım. Siz uzanıp onun elini tutuncaya kadar bekler sizi. Eğer ki uyanışınız nasip olmuşsa bu da muhteşem bir hediye size O’ndan.
Çocukluğun bahçesinde, birçok insanın ayrık otları da oluyor silemediği hafızasından.
Biliyor musunuz? Birçok insanı, ben de dahil o geçmiş yönetiyor. Otomatik bir pilota takılı gibi oluyor insan. Lakin farkındalığa girdiğim zamandan beri artık o geçmiş yönetmiyor beni çok şükür. Fark ediyorum geçmişten geleni ve kabul ediyorum, dostça, şefkatle yaklaşıyorum o gelen hislerime. Bazen öfkesi de çıkıyor o çocuğun, sevilmek istiyorum diye bas bas bağırıyor. Beni gör diye elinden geleni yapıyor. Hemen fark ettiğimde, onu gördüğümü, çok sevdiğimi söyleyince susuyor. Öfkemi bastırmıyorum eskisi gibi, bunu kabul ediyorum ve öfke de bir duygu zaman zaman bunu ifade edebilmeliyiz. İnsanım ve o çocukluğumun öfkeleri ile baş etmeyi öğrendim çok şükür. Etrafıma ve kendime tepkilerim, eskiden olduğu gibi sert ve şefkatsiz değil. Değişim ve dönüşümüm harika gidiyor, hayattan hep öğreniyorum.
Geçmiş düşüncelerimizin ve duyguların, sürekli gelip gittiği, kontrol edemediğimiz tepkilerimizin, o çocuğa ait olduğunu fark ettiğimiz zaman uyanışımız başlıyor. Herkesin içinde, kaç yaşında olursa olsun altı yaşında bir çocuk var ve onun duyguları duruyor bilinçaltında. Alışkanlıklarla, bize ekilen düşünceler, anne, baba, çevre, toplumun etkileriyle oluşan bir başka benlik bu.
Gittikçe insanın öz benliğinden uzaklaşması ve kopması diyorum buna. Sevgisizlik çekmeye, çok büyük travmalara bile gerek yok bazı değersizlik, yetersizlik, öfke duygularımız için. Tabii ki çok yaralı çocukluk geçirenler de var. Ne hikayeler var herkesin kendine dair. Hepsine de şifa diliyorum. Ben de yaralı bir çocukluktan geliyorum ama çok şükür o geçmiş yaralarımı, kendim pansuman ederek bugünlere gelebildim.
Yapılan birçok araştırmada okudum ve psikologlardan dinledim. Bebekken, hatta cenin iken, anne karnında alabiliyoruz bazı duyguları, düşünceleri. Annemizin hamileyken hissettiği olumsuz, olumlu hisler de cenine geçiyor deniliyor. Hücrelerimizde bana göre, anne babamızın ailesinden getirdiği duygular, olaylar da hissettikleri de duruyordur tabii ki. Epigenetik araştırmalar ile ilgili yazılarda okumuştum, epigenetik aktarımları.
Yeni doğan bir bebeğin sinir sistemini, annenin de sinir siteminin etkilediğini çok güzel anlatıyor Psikolog Frankklyn Sills. Olan olmuş, sadece fark edelim, geçmişten gelen düşünceleri. Bu da zihnimizin sakinliğinden geçiyor diye de devam ediyor sözlerine. Sağ olsun Zeynep Aksoy sayesinde bu psikoloğu tanıdım. Frankklyn, mindfulness (farkındalık) konuşma terapisi yapan bir psikologdur. Onun videolarından, Zeynep Hanım felsefe dersinde çevirisini yapmıştı bize, orada dinledim.
Travmalarda, farkındalık terapiler çok iyi geliyor insana. Ben de farkındalık konuşma terapisi geçmiş yıllarda almıştım. Her şeyin sorumlusu illa siz değilsiniz, taa anne karnına dayanabilir bazı duygular demişti Frankklyn Sills. Bunu duymak bana çok iyi geldi. Yıllardır geçmişimin izlerinden arındırma çalışmaları yapan biri olarak, artık ikide bir geçmişe giderek, üzüntü, suçluluk, yetersizlik hissetmeme gerek kalmadı. Bu duyguların üzerinden hep geçtim ve bu düşünceler geldiği zaman, nasıl başa çıkabileceğimi de öğrendim. Her şey geçti Gülay diyorum kendime ve bu düşünceler sadece sana ait değil. Ve farklı öğrendiğim nefes odaklanma çalışmaları ile zihnimi sakinleştirebiliyorum şükürler olsun.
Neyse şimdi buralarda felsefeye girmeyeyim, yazıma devam edeyim. Şarkıdan başlamıştım nerelere geldim.
Siz de dinlemek isterseniz şarkının linkini aşağıya bırakıyorum. Muhteşem sözler, buna benzer birçok sözü, içimdeki çocuğa söylemeyi de öğrendim. Ve her gün kendime o anları nefes çalışmalarımla, dualarımla, meditasyonlarımla, denizde yüzerken ya da her ne yapıyorsam gün içinde sevgiyle kendime tekrarlıyorum. Kendini yeniden keşfetmek, yeniden doğurtmak, o yeni doğanı büyütmek, tanımak, sevmek, ona anne babalık yapmak, kendimle bütün olmak ne güzel bir mutlulukmuş, güzellikmiş.
Gülay çocuk canıma yıllar sonra artık Gülay’ın, anne babaya ihtiyacı yok, annen de baban da benim demek nasıl bir doygunlukmuş? Onu da öğrendim. Kendinden kendine annelik babalık yapılır mıymış? Evet yapılırmış şükürler olsun bunu nasip eden Yaratana.
Diyorum ya kendini sevmek diye bir sanat var mı bilmiyorum, lakin çok değerli bir alan bu alan.
Kendini bilmeden, her halinle seni sevmeden de olmuyormuş. Kendime kızdığım o kadar çok şey vardı ki, geçmişte yaptığım hatalarımdan dolayı. Onları fark ettiğimde artık, şefkatle yaklaşıyorum varlığıma.
İnsanım tabii ki hatalarım olacak, o hatalardan derslerimi alıp yoluma devam etmek asıl güzel olan. Bunun artık idrakine varıyorum derin derin.
Yıllarca kendi kendime uyguladığım, duygusal şiddet için, bedenime, ruhuma, zihnimin öfkeleri ile verdiğim zarardan dolayı, çok özür diliyorum varlığımdan, her hücremden, tüm evrenden…
Şimdi artık bedenim zihnimle, ruhumla uyumlu ve mutlu. Hal böyle olunca da evrenle, içimdeki küçük evren buluşmaya hazır. Birlik hali ne harika bir halmiş.
Yani kendini bilen Rabbini bilir ile aynı şey bu hal.
Aşk O…
Ben de O AŞK ile buluşmaya hazırım.
Sevgi ilahidir, derler ve artık onu her hücremde hissediyorum çok şükür.
Aşk da Allah derlerdi, hadi canım ya, aşk dünyaya ait bir duygu değil mi?
Aşk dediğin sadece kadın ile erkek arasında hissedilen bir şeydir diyordum.
Önüne gelen herkes birbirine aşkım deyip duruyordu çocukluğumdan beri.
Aşk, Allah olur mu? Haşa diyordum.
İşte büyük konuşup da başıma gelen en güzel şey O.
O’ndan öyle Aşk halleri oluyormuş ki ne kelimelere ne yazıya, ne sözlere dökmek mümkün değil.
Ruh Aşk ile raks eder mi? Eder efendim eder.
Sevgiliyedir en büyük aşk demiyor mu Mevlana? Semaya, göğe döndükçe dervişler Aşk ile mest olmuyorlar mı?
O’ndan bahsedilemez diyorlardı, evet bahsedilemezmiş. Varlığımız Aşk ile dünyaya geliyor ve biz onu unutuyoruz olay bu.
Şimdi O’nu anımsama, uyanış vakti. Bebeklere bakın sevgi fışkırıyorlar, sevgi dağıtıyorlar. Bu aşk halinin unutulmadığı zamanlarımızdan O Aşk.
Bebekliğimizin, o en masum hallerine dönüşümüz kolay olsun. Tabii ki içimizdeki çocuk Gülayları büyütmüyoruz, duygularını olgunlaştırıyoruz. İçimizdeki o çocuk, artık Bilge Ol’maya layık değil mi.
Layık arkadaşlar. Hepinizin içindeki o yaralı çocuklar, doğduğu andaki eski sizleri anımsamak için bekliyor. Zaman ayırın ona.
O masum hallerimize dönüşümüz de Öz’e, dönüşüm değil mi? ‘’Hepiniz bana döndürüleceksiniz’’ ayeti de şu an kulağımda.
Yüce Yaradan’a, Hak’ka döndürülüyoruz.
O, Sonsuz Zeka, Bilge, Huzur, Zenginlik, her şey O.
O da sizin masum, tertemiz, nefsini Müslüman etmiş gönüllerinizde.
Size, sizden yakın, şah damarınızda.
Bunca yıl Gülay’ın arayışı, dışarıdaki aşka idi.
‘’Her ne arıyorsam, meğer içimdeymiş aradığım’’ diyor şimdilerde Gülay Canım.
Beşeri aşklar yok değil, tabii ki varlar.
Önce varlığımdaki, özümün aşkını bulmam gerekmiş.
O zaman diyorum ki;
Hoş geldin Aşk.