Bu makaleyi bizzat şahit olduğum bir hikâyeden esinlenerek kaleme aldım.
Daha niceleri var; lütfen okuyun:
Şiddet gördüğü eşinden ayrılmaya kalktığı için iki çocuğuyla sokakta kalan; anne babasının sahip çıkmadığı, ”dövse de sövse de kocandır; git, kır dizini otur evinde!” diye dışladığı,
Küçük bir çevrede yaşadığı için dul damgası yiyen, başvurduğu işlerde kendine sarkan kendini bilmez, şehvet düşkünü adamların suratına tüküren,
Namusuyla yaşamak için çırpındığı halde, töre denen o kokuşmuş ve köhneleşmiş, insanlık dışı ahlak kurallarının kölesi olan, beyni uyuşmuş toplum fertlerinin hor görüp dışladığı,
İş ve aş bulamadığı için, iki çocuğuna bakabilmek için erkeklerle para karşılığı birlikte olan kadın onursuz ve aşağılık bir fahişe damgası yiyor…
Başını sokacak bir evi var, ocağında yemeği kaynıyor diye, kendine eziyet eden, kan kusturan, onu aşağılayıp aldatan eşine katlanan; onun kölesi olan,
Dışarısı güvenli değil diye, korku belasına o hapishanede kalmaya razı olan; eşi evde yokken, mantosunu alıp evi terk etmeyi göze alamayacak kadar ödlek,
Dışarıda görmediği şiddeti evinde gördüğü halde susup oturan; kendini bu cehennemden kurtarmak için hiçbir çaba göstermeyen,
Sorduklarında, o çocukların nasıl sağlıksız yetiştiğinin bilincinde olmadan ”çocuklarım için katlanıyorum bu adama,” yalanı uyduracak kadar bencil ve iki yüzlü kadın onurlu ve saygın ev hanımı oluyor.
Bu nasıl bir adaletsizce yaklaşımdır; birini uçuruma iterken diğerini yüceltmek hangi insanlık ölçütüne uyar?
Lütfen, herkes aklını başına toplasın, şapkasını önüne koyup düşünsün; o kadınlara o haksız davranışı sergileyenler, farkında olmadan ya da bilerek ne büyük bir insanlık suçu işlediğini görsün ve utansın.
Lütfen, silkelenip kendimize gelelim. Bu kanayan yaralar bir an önce iyileşsin; birlik bilinciyle davranan, birbirini sevgi ve saygıyla sarmalayan sağduyulu insanlara dönüşmek için gerekli adımları atalım artık…