Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Kendin İçin Parla!

Hayat sürekli akmaya devam ederken zaman değişir, yaşlar değişir, düşünceler değişir ve gelişir. Hepimizin bildiği üzere değişmeyen tek şey değişimin kendisidir! Fakat tüm bu değişim yaşanırken her gün ama her gün asla olmaz dediğiniz ne varsa bir bakmışsınız oluverir ve şaşırmaya devam edersiniz. Tabii kayıtsız kalacağınız noktayı görene kadar şaşırmaya devam edersiniz. Bir noktadan sonra şaşırmayı da bırakıyorsunuz…

Fakat öyle bir zaman gelir ki, kendinizi gerçekleştirmeye başladığınız ve sağlam bir karakter sergilemeye başladığınızda etrafınızdaki çürük elmalar tek tek dökülmeye başlar… Hayatınıza şöyle bir geniş pencereden bakmaya başladığınızda birçok kişinin hayatınızdan çıkmaya başladığını fark edersiniz. Hem de bir bire.  Burada kendi içinizde sorgulamalar başlar. Acaba ben mi çok yanlışım? Ne yapmış olabilirim ki insanlar benden uzaklaşıyor? Sebebini düşünmeye başladığınızda önünüze iki ana seçenek çıkar.

Başarı, koşulsuz sevgi, mutluluk ve iyi niyet herkesin kaldırabileceği kavramlar değildir maalesef. Geçenlerde şuna benzer bir cümle okudum. ‘’Kötü gün dostu her zaman bulabilirsiniz. Kötü gününüzde yanınızda olmayacak insan pek yoktur. Ama siz hiç iyi gününüzde gerçekten çok sevinen, gözlerinin içi gülen dost gördünüz mü? ‘’ Bu sözün doğruluğunu 20’li yaşlarınızdan sonra 30’larınızda daha net görmeye başlıyorsunuz. Kim bilir 40’larım da belki de bu konular daha da önemini yitirecektir, onu da bilemiyorum.

Sizi gerçekten iyi tanıdığını düşündüğünüz her kim varsa bu düşünceyi benimsemeniz çok daha iyi olur. Çünkü insan sadece kendi düşünceleri kadar sizi anlayabilir. Kendi baktığı pencereden sizi anlamlandırabilir. İnsanları severken çoğu zaman hayalimizdeki insana âşık oluruz. Karşımızdakine yüklediğimiz anlam o kişiyi vazgeçilmez kılar. Yaşamımız komple illüzyondan ibarettir.

Şöyle düşünün gördüğümüz her şeyi yalnızca kendi gözümüzden görürüz. Düşünsenize renkleri baz alalım. Belki çılgınca gelecek ama benim gördüğüm kırmızı belki sizin gözünüzde yeşildir. Ama sizin gözünüzden gördüğünüz kırmızı benim için yeşildir. Bunun aksini ispatlayabilir miyiz? Hiç sanmıyorum. Her şey bir yanılgıdan ibarettir. Gördüğümüz toprak, çimenler, binalar her şey ama her şey insan beyninin algılayabileceği üç boyutlu şekilden ibarettir. Böyle düşündüğümde hayatta olmaya çalıştığımız tüm zirveler anlamsızlaşıyor. Anlamlı kalan tek şey ise sadece ‘’şu an’’ dan ibaret oluyor. Nefes aldığım her gün için anın tadını çıkardığımda iliklerime kadar yaşamış hissediyorum. Fiziken, ruhen ve zihnen dengede hissetmek içimdeki ışığı parlatabilmek ve açığa çıkarabilmek için çok önemli. Her şeyin bir illüzyondan ibaret olduğunu bilmek kimine göre yaşamın anlamını yok ederken, benim için tam olarak öyle değil. Nasıl diyeyim? Hem hayatın içindesiniz ama her an her şeyin yanlış gidebilme olasılığını bilmenin vermiş olduğu bir rahatlık ve özgürlük hissi var. Ve bunu bilmek sanki omzumuzdaki tüm yükü indiriyormuş gibi geliyor. Bu da daha çok dengede hissettiriyor.

Hayatınızdan her zaman için birileri gelip geçecek. Bazıları ile aynı durakta duracaksınız. Aynı yollara sapacaksınız. Ama zaman gelecek yollar ayrılacak. Her şey o kadar doğal ve olağan ki… Bir süre sonra şaşırmayı da zaten bırakıyorsunuz. Bu da doğal bir savunma mekanizması oluşturuyor.

Yaprak dökümü gibi bir sonbahar zamanı gelir. Bir temizlik yapmanız, bir arınmanız gerekir. Dönüşüme engel olmayın. İçinizdeki iyi niyeti, saygıyı ve değeri kaybetmediğiniz sürece hayatınızda sizinle olması gereken insanlar bir şekilde kalmayı başaracaklardır. Gidenler için üzülmeyin. Size kattıkları değerler için teşekkür edin ve sadece hayatınıza devam edin. Siz izin vermediğiniz sürece hiç kimse yolunuza çıkamaz ve sizi üzemez.

Kendinizi her ne ile ifade ederseniz edin, kendinizi gerçekleştirme yolunda dümen sizin elinizdedir. Bir başkası için değil. Sadece kendiniz için parlayın!

Exit mobile version