Kışın deniz çok soğuk, aman girilmez diyenlerdendim. Bu inancımı kırmak için birkaç yıldır, her ay kışın bedenimi alıştırmak için denize giriyorum. Bugün de yine cesaret edip, şubat ayının ortasındayız hiç girmedim daha önce, gidip gireyim dedim. Baktım arkadaşlar var yüzen, ben de katıldım onlara. Yüzdük, sonrasında da sohbetler ettik.
Güzel, içten bir gülümseme ile karşılamıştı bizi evinin kapısında. Ev dediğin saray gibiydi, üç katlı kocaman odaları vardı. Bahçesi hele o kadar büyüktü ki, yemyeşil kocaman ağaçlar, çiçekler, melek objeleri vardı her yerde. İçinden hiç çıkasım gelmedi, gezdim, sessizliğin tadını çıkardım, nefes alırken tüm doğanın ruhunu hissettim ruhumla.
O güzel hisle evinin içine girdiğimde, aynı huzuru içeride de hissettim. Mekanlara enerji veren de aslında içinde yaşayanlar değil mi? Neyse biraz sohbet ettik, o İngilizce ben de Almanca bilmediğim için Sevgili Arkadaşım Peter çeviri yapıyordu Almanca’dan, İngilizceye. İsmi kalmamış hafızamda ama sarı saçları, derin bakan ela gözlerinin, ben de bıraktığı, seni tanıyorum hissi, ruhundan, ruhuma akmıştı, bu hiç silinmedi hafızamdan.
Ve ilk kez orada pony (midilli) atlarla tanıştım, dokundum, okşadım onları. Süslü kuyrukları beni benden almıştı, nasıl heyecanlıydım, içimdeki çocuk sanki masallar diyarındaydı.
Sonra evin odalarını gezdirmeye başlayınca, enerjisi muhteşem bir odaya girdim. Etrafıma baktığımda doğal taşlar, harika tablolar ve ortada bir masaj sedyesi vardı ahşaptan. Sanki başka bir alemdeydim, öyle bir huzur enerjisi vardı ki, her zerrem hissediyordu, tam o anda sordu bu güzel bakışlı, melek gibi olan kadın. İster misin şifa çalışması?
Evet dedim, gözlerimle çocuklar gibi başımı sallayarak. Hiç enerji, şifa nedir bilmezdim o yıllarda.
Şifacı olduğunu ya da enerji ile çalıştığını da bilmiyordum, tanıştıran arkadaş sevdiğim birine götüreceğim seni demişti. Şaşkındım, sessizce o güzel ahşap masaya ya da sedyeye çıktım. Gözlerimi kapattım ve anında sanki başka bir yere, aleme gitmiştim. Çok güzeldi hisler. Kendime geldiğimde, gözlerimden yaşlar akıyordu, sanki ilahi bir el dokunmuştu tüm hücrelerime işleyen.
Masadan kalktığımda aynı ben değildim, hissimi anlatmaya kelimeler yetmedi orada. Şefkati, dünya halinde bilmeyen eski Gülay, şefkatle ilk kez kucaklandığını hissetmiş, bunu şimdi bu yazıyı yazarken hissediyorum. Sonra tabii ki ben de enerji çalışmaları, şifa eğitimleri aldığım da (kendimi şifalandırmak için) bu hanımın ne yaptığını anladım yıllar sonra. ilk enerji çalışması alışım profesyonel birinden o vakitler olmuştu.
Neyse sonra kızı geldi, onunla da tanıştım. İşte bu dünya tatlısı güzel kız, otuzlu yaşlarındaydı. Hayvanlara şifa çalışması yapıyormuş, böyle bir iş olduğunu da ilk kez öğrenen ben hem şaşırmış hem de heyecanlanmıştım o yıllarda. Afrika’ya gitmiş, yaralı kaplanlara, aslanlara filan şifa aktarmış. Hiç rahatsızlığı olmayan, hayvanlarla da çalışıp enerji paylaşımı yapıyormuş. İyice şaşırdım tabii ki, bu mümkün mü? Korkmadın mı hiç? Dediğimi anımsıyorum. Hayır dedi, ben onların ruhu ile iyi iletişim içindeyim, hissediyorum onları, onlarda beni. Zarar vermeyeceğimi, onlara yardım için geldiğimi hissediyorlar.
Çok imrenmiştim o kıza, nasıl olur dedim ben kedilerden bile çok korkarken, o büyük kedigillerle çalışıyordu. Evet, kendimi bilmediğim, her şeyden korktuğum, sadece madde aleminden haberdar, ruhumdan bi haber olmadığım o yıllarda, kedilerden de korkardım. Şimdiyse kedilerle barışığım, korkum yok. Hayvanları hissediyorum, ağaçları, kuşları, sessizlikte dinliyorum. Kendimi keşfetme yolculuğuna çıkmadan önceki ben de çiçeklerle de hiç aram yoktu.
İsmim de Gülay olunca kızardım ismime de. Her şeye kızgındım o vakitler, neyse hepsi geçti çok şükür.
Geçenlerde, Çin Astrolojisi ile ilgilenen bir arkadaş, ikinci doğum tarihimden yani nüfus cüzdanımda yazan doğum tarihimden, benim çiçek enerjisinde olduğumu söyledi. Evet doğru okudunuz, benim iki tane doğum tarihim var, asıl doğum tarihim, anneden tam bilinmese de eski yazan doğumum, sağlık okuluna girerken, iki yaş büyütülmüş mahkeme kararı ile. Bu doğum tarihim 7 Mart asıl doğumum da 7 Mayıs.
Çin astrolojisinde de en son nüfustaki doğum tarihi ve yılı kullanılıyormuş. Sürpriz oldu bana.
Hiçbir şey tesadüf değilmiş bunu da öğrendim, boşuna da ismim Gül Ay değilmiş yani. Mayıs Gül ayı en sevdiğim aylardan bahar olduğu için, çiçek gibi hissederim kendimi. Doğruymuş hissim:)
Hâlbuki ki her şey tesadüf diye bakardım önceden, ne kadar dönüşüm geçiriyor olduğumun, daha da derin idrakindeyim şimdilerde şükürler olsun.
Tüm geçmişi artık kabul eden, öfkeleri, nefretleri, şefkatsizliği Aşk’a, sevgiye dönüştüren bir ruh haline gelmenin zenginliğindeyim. Eski bene ait olan duygu, düşünceler, gitmiş, her şey yok olmuş, kim yaşamış geçmişi? Derken buluyorum kendimi çoğu zaman.
Demek ki neymiş efenim? Geçmişin geçemeyen izleri de geçebiliyormuş.
Tüm geçmiş hayatımdaki herkesi sevgiyle yad ediyorum, hepsi öteki benlerimmiş idrakine varınca, yakaladım bir avuç mutluluğu.
Nerede kaldım, hayvanlara şifa aktarımında kalmıştım. Sonraki yıllarda katıldığım ve sertifikasını 2012 yılında aldığım Tekrar Bağlantı Şifa Eğitimimde (Reconnective Healing bu çalışmaların insanlar gibi, hayvanlara da yapılabileceğini öğrendiğim vakit, Almanya’daki yaşadığım ilk şaşkınlık ve heyecan anımı da anımsamış oldum.
Hastanende (Şifahane) diye değiştireyim adını, fiziki iyileştirmeye aracılık yaparken, aslında insanların da ruhlarına dokunabildiğimi fark ettim çok zaman sonra. Benden öte olan Beni hissettikten sonra bu farkındalığa varmıştım.
Bazen, sadece ruhlarını hissettirdiğim hastalarımın, ağrılarının kendiliğinden geçtiğini söylerdi yatan hastalarım, hiç ağrı kesici yapmadıklarım da dahil birçok hastam, bunu dile getirirdi lakin ben, o vakitler 1990’larda genel cerrahi servisinde çalışırken, kendime ve varlığıma, bir ruh olduğumun da farkında olmadığım için, ruhumu da hissetmediğimden inanmazdım, hastalarımın bu içten sözlerine, iltifat ediyorlar derdim içimden.
Daha sonra sokakta gördüğüm hayvanlara da bu saf sevginin aktığını gördüm. Sadece hayvanlara mı akıyordu bu İlahi Sevgi?
Hayır! Ağaçlar, çiçekler, kuşlar, hiç tanımadığım insanlara da akıyordu.
Birlik hissiydi bu Aşk, İlahi sevgiydi akan benden.
Bu Aşk, hiç çocukken hissetmediğim, yaşamadığım, şefkat hissi her daim, her an akıyordu ellerimden, gözlerimden, her zerremden.
Anladım ki ben boşuna ebe, hemşirelik yapmıyordum. Şifahanede çalışan herkes şifacı diyen dosta da artık inanıyorum.
Şifa, her daim iyileşmek olarak algılansa da aslında bir tek rahatsızlığın iyileşmesi değil bence. Şifa, ruh, beden, zihin, duyguların da iyiliği, dönüşümü bütünlük hali. Tamlık.
Holistik şifa denilen şeyde tam bu değil mi?
Önceden ben madde alemindeyken, hastanın sadece bedensel iyileşmesine aracı olduğumu zannediyordum. Oysaki ruhsal, zihinsel, duygusal iyileşmelere de aracılık yapıyormuşum geçmişte. Nasıl mı?
Hasta odalarına girdiğimde, günaydın demeden, hal hatır sormadan hiçbir işlemini yapmazdım onların. Tansiyonlarını alırken, gözlerine bakardım. Ruhtan, ruha iletişim kuruyormuşum farkında olmadan. Bu benim kalbimden gelen bir şeydi, doğaldı. Şimdilerde öğreniyorum ki hastalarımın ruhlarına çok iyi geliyormuş bu içtenliğim, gülümsemem.
Buna yeni New Age akınlarında kendin olmak ve kendini sevmek diyorlar ya. Ben kendimden bi haber olmadığım zamanlarda da aslında kendimmişim. Ne ara ne zaman kayboldum, kendimden uzaklaştım bilmiyorum. Lakin artık o kaybettiğim eski masumiyet enerjisine yeniden bağlanıyorum, kendime döndükçe, anımsadıkça Özüme döndükçe, var oluşu anımsadıkça daha çok aşık oluyorum, içeride karşılaştığım Ben’e.
Yıllar sonra karşılaştığım, genel cerrahi servisinde yatan birçok hastam da hep ağrılarının geçtiğini, beni gördüklerinde ruhlarına iyi geldiğimi, tedavi süreçlerini kolay atlattıklarını dile getirdiğinde, anladım ben de ruhlarına iyi geldiğimi.
Hepsine teşekkürler.
Doğuştan şifacı olarak ruhum seçmiş o zaman bu mesleği ki, ebe, hemşire yapmış beni Esin Annem sağ olsun, ruhu hep ışıkla dolsun.
Çok kızmıştım ona, küçük yaşta beni sağlık okulunun sınavlarına sokup, kazanınca da okula gönderdiği için.
Çocukluk işte, neyin ne olduğunu yıllar sonra algılıyorsun.
Özür dilerim her daim, annemi kalbimde hissettiğim o ilahi anlarda.
Şaka, maka herkes bana sen şifacısın dediklerinde de kızar inanmazdım, enerji dünyasındaki dostlarıma.
Şifacı kim, ben kim? Derdim.
Ne de doğru demişim o vakitler çünkü farkındalığımın olmadığı zamanlardı, Allah muhafaza egomdan geçilmezdi kim bilir?
Ve belki de ben de spiritüel ego denilen kuyuya düşerdim. Korunmuşum.
Almanya’daki şifacı kadına imrenmiştim ya hani? O da işte başka yerin ve zamanın olmadığı yerdeki, öteki benlerimden biri olamaz mıydı?
Bilmiyorum işte…
Her şey mümkün bu olasılıklar evreninde, ruhsal dünyada, kuantum alanı denilen yerde…
Geldiğim nokta da, şimdi de, İlahi Olan ile ruhum harmanlanıyor ve hissediyorum bana, benden yakın olanı.
Yaradan’dan, bana, sana, hepimize hep akan O…
O’ndan, O Sonsuz Olan Kaynaktan bize akıyordu, benden, bizden, sizden de diğer canlı, cansız her şeye geçiyordu bu Saf Sevgi.
Bu sadece Gülay’a özgü bir şey değil. Hepimize özgü, sadece fark etmek gerekiyor, uyanmak gerekiyor ötemizde, derunda olana.
Şifa denilen şey işte bu Sevgiydi demek ki.
Şifacı olan ben değildim, O Sonsuz Kaynaktan akan, Yüce Allah’tan gelen Şifaydı, Asıl şifacı O’ydu.
Sevgisizlikten gelen eski Gülay’ a, Allah’tan çok büyük bir hediyeydi bu uyanış, fark ediş.
Ne yapsam şükranım dinmez O’na.
Herkes bakınca Gülay’ı görüyor bende, bilmezler ki Gülay’dan daha öte olan Ben var benden içeru.
Oradan muhabbet ehli geliyor işte, muhabbet ediyoruz bizden bize.
O muhabbete doyum olmuyor şükürler olsun.
Çocukluğumun tüm yalnızlığını, sevgisizliğini silip süpürüyor bu Muhabbet.
Daim olsun.
Her şey, bu yazdıklarım da hep kendimden kendime söyleşi işte.
Sonsuz Ol’ana, Aşk’a, teşekkürler.
İnci Tanemden dökülenlere Aşk olsun
Aşk dolsun her birimize.