Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Gönül

Tık, tık, tık…

Yüksek ökçeli kırmızı pabuçların sesi ıssız sokakta yankılanıyordu. Önünde yürüyen kadının uçuşan kırmızı elbisesinden de aynı tondaki ayakkabılarından da gözlerini alamıyordu. Kırmızılı kadın, kaldırımdaki parke taşların arasına ince topukları sıkıştıkça dengesini kaybediyordu. Arkasından seslendi;

“Ah Gönül! Bir türlü öğrenemedin topuklu ayakkabıyla yürümeyi.”

Gönül umursamadı. Arkasına dönüp bakmadan yaşlı kadına cevap verdi;

“Yürüyemesem de topuklu ayakkabı giymek istiyorum.” dedi.

Gönül yürürken yaşlı kadın durup, bir ağaca dayanarak soluklandı. Gözü kendi ayakkabılarına takıldı. Uzun bir süredir topuklu ayakkabı giymiyordu. Rahattı düz taban pabuçlar, şık görünmek için konforunu da bozamazdı. Zaten topuklu ayakkabıyı giyebileceği yerlere de eskisi gibi gitmiyordu. Hem o yaşta, orada burada, süslenip püslenip gezilir miydi hiç? Alimallah el alem ne derdi? Arkasından yapılacak dedikoduyu düşününce kulak memesini çekiştirip, sırtını yasladığı ağaca tahtaya vurur gibi vurdu, sonra da yoluna devam etti. Biraz yürüdükten sonra moda evinin tabelasını gördü.

Gönül, çoktan varmıştı ünlü mağazaya. Yan yana durup vitrini incelediler. Aynı anda içeri girip, etrafta göz gezdirmeye başladılar. Satış görevlilerinden biri yaklaşarak;

“Nasıl yardımcı olabilirim?” diye sordu.

Gönül, görevliye yanıt dahi vermedi. Her zaman olduğu gibi yine ne istediğini çok iyi biliyordu. Hızla renkli elbiselerin olduğu askıya yöneldi. Allı morlu, çiçekli elbiseleri tek tek inceledi. Hepsini almak, hergün bir başkasını üstüne geçirip gezip dolaşmak istiyordu.

Yaşlı kadın, Gönül’ün baktığı elbiselerden gözlerini alamasa da yanındaki görevliye dönüp koyu renkli bir döpiyes satın almak istediği söyledi. Uygun bedeni verilen kıyafetle birlikte giyinme kabinine girdi. Üstüne geçirdiklerinin nasıl durduğunu görmek için kabinin dışına çıkıp boy aynasına yanaştı. Gönül soluğu hemen yanında aldı. Uçuş uçuş, bahar dalı desenli renkli elbiselerden birini giymişti. Kendi etrafında dönüp duruyor, aynadaki aksine gülümsüyordu. Etrafına saçtığı sinir bozucu pozitifliği yetmiyormuş gibi bir de laf saydırıyordu yaşlı kadına;

“Bıkmadın mı birbirinin aynısı koyu renkli döpiyesleri giymekten? Ben çok sıkıldım senin ‘elalem ne der’ kaygından.”

“ Senin giydiğin o genç işi şeyler olur mu bana hiç? Kaç yaşına geldim. Ayıp denen bir şey var.”

“Ne ayıbı yahu? Çiçekli elbise ne tür bir kabahat işliyor ki ayıp olsun. Sana siyah ve sıkıcı kıyafetler yakışmıyor. İkimiz de biliyoruz aslında onları giymek istemediğini.”

“Saçmalama Gönül. Ben senin üstündeki o elbiseyi giyersem tefe koyarlar beni. Arkamdan demediklerini bırakmaz konu komşu, , dost, akraba.”

Uçuşan elbisesinin içinde dönüp duran Gönül’ün susmaya niyeti yoktu;

“ Aman! El bir alem zaten! Ne derlerse desinler. Giyeceğin elbiseyi bile el aleme göre mi alacaksın?  Kendine haksızlık etme. İlerlemiş yaşına rağmen çok güzel bir kadınsın. İçinden ne yapmak geliyorsa onu yapmalısın.” dedi.

Yaşlı kadın aynadaki aksine bakakaldı. Üstündeki o sıkıcı döpiyesi gerçekten de giymek istemiyordu. Hem “Almasan da mala bak” dememiş miydi eskiler? Çiçekli elbiselerden birini en azından deneyebilirdi. Gönül’ün giydiği elbisenin aynısını alıp, kabinde üstüne geçirdi. Dışarı çıkıp aynada kendini inceledi. Daha mı genç görünüyordu ne? Bedenine oturmuştu elbise. Pek de güzeldi çiçekleri. Cıvıl cıvıl neşeli elbisenin havası ruhunu sarınca yüzüne bir gülümseme oturmuştu. Bir süre sonra giyinme kabinlerinin olduğu bölüme gelen satış sorumlusu, döpiyes yerine çiçekli elbise giyen kadına yaklaştı;

“Bu elbise size çok yakışmış hanımefendi. Kesinlikle bunu almalısınız.” deyince.

Yaşlı kadın;

“Gönül de aynı fikirde.” dedi.

Elbisesini üstünden çıkartmak istemedi. Ödemesini yapmak için kasaya giderken gülümseyerek aynada kendine tekrar baktı. Elini sol yanına götürdü. Gönlünün sesini dinlediği için memnundu. Aynanın karşısında dönüp, eteklerini savurarak çiçekli elbisesinin tadını çıkarttı.

Exit mobile version