Kırkyama, çeşitli bez parçalarının bir araya getirilerek ve değişik şekillerde desenler verilerek dikilmesi sonucunda ihtiyaç için yapılan bir el sanatıdır. Kimi zaman da masa, sehpa veya yatak örtüsü yapmak amacıyla aynı yöntem kullanılmıştır. Yapılması zor ve zaman isteyen bir elişidir. Yamama işinden doğan kırkyama, günlük hayatın bir zorunluluğu olarak gelişme göstermiştir. Bu zorunluluk, farkında olmadan bir sanatı başlatmıştır. Ayrıca parça bohça, kırk pare ve patchwork gibi adları da vardır. Kırkyama çeşitli kumaşlar veya bezleri birleştirerek yapılan bir örgü sanatıdır. Yani sanattır…
Kadınlarımız… Cefakar ve vefakar kadınlarımız. Cefa-kar ve vefa-kar; cefa ve vefa bolluğundan öte bir kumaş değildir aslında. Anaların ellerinde yüzyıllardır en bol cefa ve vefa kumaşı bulunur. Artı kadını kısıtlamak ve kadının varlığını gizlemek adına oluşmuş kırk çeşit kumaştan örülür kırkyama mintanları kadınların… Kırkyamadır bizim kadınlığımız. Ayıp kumaşı, günah kumaşı, yasak kumaşı, sus kumaşı, eksik etek kumaşı derken kırkı bulur kumaşların sayısı. Üzerimizde örülür acıta acıta ve bazen keskin ellerde kanata kanata. En nihayetinde yaralarla kaynar da kenetlenir ruha ve özümsenir günahkar bedenince kadının tüm yamaları. Çocuk bedene ağırdır da en çok kadının ruhuna ağırdır kırkyama mintanlar… Taşıması zor, çıkarması imkansıza yakın ancak imkansız değildir…
Yeri gelir keyfe göre paramparça edilebilir, cefalar ve vefalar lime lime edilebilir. Ve sonrasında satılabilir, tecavüz edilebilir ve hatta yakılabilir bir bedenden ibaret görülür kadınlığımız… Kırk yamanın kırkı da işine gelenlerce ayaklar altına alınır da, bir akıl sahibi çıkıp yamaları yapanları sorgulamaz. Suçlu kırk tane yama değil de bir tek desenli kadın bedenidir.
Nef’slerini kontrol edemeyenlerin uyduruk yamaları kadın bedeninin kutsallığını korumak amacıyla örülmez elbette. Etrafımızı saran bu zihniyetin asıl amacı gelenek ve din kisvesiyle kendi kontrolsüzlüklerini kadına yüklemekten öte değildir. Hatta bu durum 2015’te öylesine vahşi ve öylesine ilkel bir haldedir ki artık çocuklara bile cinsel obje gözüyle rahatça bakılmakta. Gün geçmiyor ki medyada çocuk istismarı ve tecavüz haberi olmasın…
Bana sorarsanız ben bir kırkyama kadın değilim. Benim yamalarım yok. Ben yalnızca bu dünyadan geçen kadın bedeninde bir ruhum. Bedenim toplumda yasaklı objeler arasında ilk sırada olabilir… Ancak ben toplumun ve geleneklerinin dayatmalarıyla üstüme yapışmış kişiliklerimin toplamı değilim. Ve olmayacağım. Biliyorum ki ben; beni indirgemeye çalıştıkları varlığın çok ötesindeyim. Öncelikle benim bir kalbim ve bir aklım var ayrıca doğa anayla işbirliği yapmamı sağlayan eşsiz bir rahmim var. Herkesi rahatsız eden, baharda katmer katmer açan, sınırsızca üretme kapasitesine sahip bir varlığım. Gururluyum. Bir kadınım ben. Fazlaca korkulan ve bastırmaya çalıştığınız dişil gücüm ben. Bilmenizi isterim ki kırkyamalarla bastırmaya çalıştığınız yalnızca ben değilim. Siz kendi içinizde ki dişil güçle bile savaş halindesiniz. Bu nedenledir ki toplumlar bahara düşman, tomurcuklanan duygulara ve yeşerebilen düşüncelere düşman… Ödümüz kopuyor başı eğik kırkyamaların içinde korkusuzca başkaldırmış bir çiçek görmeye.
Yaftalamak ve yaftalarla yamalamak en kolayı aslında değil mi? Hayır değil. Artık bir çok kadın uyandı. Dişil güç yükseliyor. Kimisi canı acıyarak, kimisi sevgiyle kurtuluyor yamalarından. Ve toplumun tüm kadınlarının üzerine zorla, zorbalıkla örülmüş kırkyamalar bir bir dökülüyor. Bu bir süreç. Kurban olmaktan kurtulmak için sevgiyle direnmeliyiz dişil güç adına. Doğanın dengelerini de sağlamak adına. Yamalar yok. Özgürlük var. Direniş var. Ve her türlü zorbalığa bir tebessümle başkaldırı var.