Mevcut sistem, modernize edilmiş bir “köle-efendi” ilişkisi şeklinde, eskisinden çok daha acımasız bir şekilde, kölelere köle olduklarını çaktırmadan ve hatta onların efendi oldukları zannını besleyerek ilerliyor. Efendi gibi gücümüz (Paramız ya da bizden daha güçsüz olduğu için ezebildiklerimiz) var. En azından ihtimallere dair ümidimiz var. Efendiler gibi rahatça yaşama ve isteklerimizi gerçekleştirebilme hevesimiz var ve bu heveslerin gerçekleşmesi de, çok mümkünmüş gibi duruyor. Hele de sistemdeki güçlü bir merkeze, cemaate, gruba katılıp onların gücünü de arkamıza alabilirsek.
Peh!
Bu sistemden özgürleşmek tamamıyla “iç referanslı” yaşamakla mümkün. Çünkü dış referans, sistemin manipülasyonuna kapılmak, demek. Tamamıyla iç referanslı yaşamak da çok zor görünüyor. Çünkü o zaman da yaşamıyormuş gibi olacağını, yalnız kalacağını, hayatın tadını yitireceğini zannediyor insan.
Belki daha kolay olanı, sistemde korsanlık yapmak. O da kelle koltukta bir yaşam sürmeyi; belirsizliği, macerayı, belki kural tanımazlığı sevmeyi gerektiriyor. Sizi böyle kimler sever ya da siz kendinizi ne kadar seversiniz – orası meçhul.
Çoğunluk için sistemin içinde, sistemin kurallarını iyi belleyip oyunu iyi oynamak da bir yol olabilirdi. Hem belki o zaman, bir kahyalık ya da bir küçük efendi rolü filan kapma şansı olurdu. Ama bir efendiye çok sayıda kahya gerekmez. Üstelik kolay olan seçenek – koyvermek ve boyun eğmek – daha maliyetsiz görünür kalabalığa.
Bir açıdan bakıldığında her biri ayrı dert. Diğer bir açıdan bakıldığında her biri ayrı bir oyun ve eğlence…
Diyeceğim o ki, nefesin yetiyorsa – tamamıyla özgürleş. Basit, hafif, sıradan ama incelmiş zevklerle yaşa. Mümkünse mutluluğu arama, kafaya da takma – yaşa işte. Her an, her nefeste orada olan ve her an bir sonraki nefesinde orada olmayabilecek kadar geçici olana bir etiket yapıştırmaksızın ve bir beklenti eklemeksizin…