Korku dolu çocukluk yıllarımda çok korkardım kıyametin kopmasından. Zihnimde öyle bir tablo tasvir ederdim ki gerçekten de kıyamet ancak o kadar korkunç olabilirdi.
Sonra Başmelek İsrafil suruna üflerdi ve BAMMMM… O güne kadar hayatta kalabilmeyi başaran herkes yere yığılır ölüverirdi oldukları yerde, ben dahil. Ardından İsrafil sura bir daha üflerdi ve bu sefer daha önce dünya üzerinde tüm yaşamış ve ölmüş olanların hepsi dirilip toprağı yararak yeryüzüne çıkarlardı.
Ve o an görünürdü Allah… Tüm kasvetli havayı dağıtan bir ışık olarak parlardı gökyüzünde. İnsanların çoğu ona bakamazdı ama ben asla gözümü ayırmazdım ondan. Ne kadar muazzam olduğunu sadece hissedebilirdim, anlatamam.
Herkes çıplak ve herkesin kafası yukarı doğru kitlenmiş olurdu, kimse birbirinin çıplak vücudunu görmesin diye, kıyamet koparken hala önemliydi çünkü bedenin çıplaklığı kutsal kitaplara göre… Ardından yüzleşme başlardı. Herkesin dünya yaşamı boyunca yaptıkları, ne varsa en ince detayına kadar, mahşer yerinde herkesin gözü önünde anlatılırdı yaşamış olan kişiye. Böyle bir anı yaşarken herkesin ne kadar utanacağını düşünürdüm çünkü herkes utanç duyacağı şeyler yapıyordu zaten…
Ahirete gitmeden önceki son aşama ise sırat köprüsüydü. Kanyon gibi bir yer var, iki karşılıklı dik yamaç. Bu kanyonun birleştiği bir yer yok, sadece o köprüden geçebilirdik karşıya. O köprüden geçerken, düşmekte olan birilerini kurtardığımı, ellerinden tuttuğumu hayal ederdim ve beraber geçerdik karşıya. Böylelikle dünyada yaşam bitmiş ve cennet – cehennem, artık nereye gidiyorsak oraya varmış olduk…
Şimdi korkularımdan kurtulmuş bir ben olarak, kıyameti yeniden hayal ediyorum. Burada kırmızının turuncuya çalan kasvetli bir hali var gökyüzünün. Bir kıta yanıyor.
Grili morlu bulutlar üstümüze üstümüze geliyor yağmurlar yağdırarak. Pek çok ülke sellerle boğuşuyor.
Gökyüzünden kuşlar dökülüyor yere, patır patır. Küresel ısınma yaşam alanlarını etkilediği için pek çok kuş türünün soyu tükeniyor, diğer türlerde pek çok canlıyla birlikte…
Sonra savaş çanları çalıyor doğudan – batıdan, İsrafil’in Sur‘u gibi…
Peki şimdi herkesin ölmesi mi gerekiyor? Ölenler geri dirilecek mi? Sonra Yaratan’ı görecek miyiz gökyüzünde kusursuz parlarken? Hesaplaşma olacak mı ve sonrasında sırat köprüsünden geçerken birilerini kurtaracak mıyım kollarından tutup? Cennet – cehenneme gidecek miyiz?
Evimiz dünyamızda enerjiler değişiyor. Bölgesel başlayan kaos, global oluyor. Çok merkezli bu hareket tüm dünyayı tek merkez yapacak hale geliyor.
Yavaş yavaş artan bir korku sarıyor çoğunun yüreğini. Bir telaş var ve bir yerlere yetişmeye çalışıyor gibi bu insanlar sürekli. Sahip oldukları şeyleri kaybetmek istemedikleri için kaygılanıyorlar. Bu insanlar değişime direnen ve yeniyi kabullenemeyenler… Onlar için bir çıkış yolu yok değil…
Gittikçe artan bir huzur sarıyor kimilerinin kalbini. Telaşlanmaya gerek olmadığını, olanın olması gerektiği gibi olduğunu bilenler; korkularından arınmış, sevginin yüceliğine kalbini açmış olanlar… Değişime ve yeniliğe kucak açıp, çürümüş düzenin değişmesi için kendi ışıklarını saçmaya gönüllü olanlar… Çıkış yolunu göstermeye hayatlarını adayanlar…
Herkes bir arada.
Gezegeni saracağı öngörülen bu muazzam kaosun bize öğretmek istediği bir şey var; Birlik bilinci.
Bu dünyanın hepimizin evi olduğunu; burada herkese yetecek kadar yer, yiyecek ve su olduğunu; birbirimizle savaşmak için hiçbir nedenimizin olmadığını anlatacak bize. Ve biz buna kıyamet diyeceğiz.
Herkes eskiyi öldürecek içinde; öleceğiz. Sonra yeniyi doğuracağız hep birlikte; dirileceğiz.
Sonra sevginin ışığı parlayacak içimizde; Tanrı’yı her yerde göreceğiz.
Hesaplaşma olmayacak çünkü bileceğiz ki hepimiz BİRiz ve olan şeyler yanlış değil, bugünleri görebilmemiz içindi.
İşte nihayet cennete ulaşacağız. Cenneti bu dünyada hep beraber yaşayacağız.
Kıyamet denilen bu korkunç şey, başımıza gelecek en iyi şey artık gözümde.
İşte bu yüzden kopsun kıyamet!