Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Vuslat nedir?

Vuslat…

Kelimenin genelde ruhsal versiyonu ile sık karşılaşırız. Sevgiliye kavuşmaktır esas olan fakat sevgili kişinin hakikatinde farklı kimliklere bürünür. Tasavvufa dahil olunca kelime ilahi bir anlama bürünüp tanrıya olan kavuşmayı ifade eder. Göç etmişse başka bir ülkeye doğduğu topraklara vuslat duyar. Sevgili varsa ayrı düşülen onunla ilgili şairane bir tabir haline gelir vuslat. Bir çocuğun vuslatı ne olabilir ki? diye düşündüm… Vuslat sadece büyüklere özgü bir kelime miydi? Yoksa bütünü mü kapsıyordu?

Kendime kavuşmayı düşlediğim zamanlar geldi aklıma. Bendeki olana duyduğum hasretin vuslatı… Vuslat gah olarak bedeni inşa etmiş olmama rağmen aynı mekan içinde bir araya gelemeyişin garip tanımıdır bu kelime. Ardışık hasretleri olanların düşlerine doluşan sevgiliye duyduğu histerik duyguları da vuslat olarak adlandırabiliriz.

Vuslat kimi zaman da Tanrıya kavuşmak için kendini terk etmek arzusun dile gelmiş halidir. Fakat burada ince bir detay vardır, “Allah dilediği kişiyi delalette bırakır ve O’na yönelen kimseyi kendine ulaştırır” yani seçilmiş kişi olmak gerekiyor ilahi vuslatı deneyimlemek için. Şimdi konumuz bu değil biz bedenli varlıkların vuslatı üzerinden konuşmaya devam edelim.

Ne diyorduk, sevgiliye kavuşmak yani vuslat… Ayrılık yoksa hasret ve kavuşmak neden olur ki? Hani hepimiz aynı idik, hepimiz o Bir’in parçası idik ve bütündük. Madem bu kadar birlik var ve ayrı değiliz sırra kadem basan kim oluyor da vuslat doğuyor… Ben doğduğumdan beri yetiştirilme koşullarına teslim olmuş bir varlık olarak kendime olan vuslatımı çok geç fark ettim. Varlığından haberdar olmadığın şeyleri özleyemezsin ve özleyemediğin şeye de kavuşamazsın. Herkesin en büyük vuslatı kendisinedir aslında ama bunu bilmez… Sevgiliye sanır, tanrıya sanır, inandığı dinin peygamberine sanır… Sanır, sanır, sanır… Onlara kavuşma sevdasına da kendisini terk edip durur. Kendisi bile olmazken kavuştuğu şeyin içinde ne olacağını düşünür mü acep insan? Sanmam.

İnançların kendini terk et, varlığından soyun ve bana gel kavramını oldum olası kabullenmedim, ortada Ben’in olmadığı bir yerde inanç olamaz. İnsanlar sevgilide kendisini unutur, dinin içinde kendisini unutur, inancın içinde kendisini unutur ve yok eder… Yok eder durur…  Çünkü bunların hepsi senin varlığını kabul etmez ve kendisinden yukarıda görmek istemez. Bir şeyi kaçırırlar sen olmazsan onların hiçbiri olmayacak. Aşık Veysel ne güzel demiş; “Güzelliğin on par’ etmez, şu bendeki aşk olmazsa” tam olarak hikayemiz bu. Biz olmazsak, dinler olmayacak, sevgili olmayacak hatta benim olmadığım yerde “benim için” bir yaratıcı da olmayacak. Ben yoksam, tüm yaşam yoktur. Varsam ve görüyorsam, duyuyorsam, hissediyorsam, kokusunu alabiliyorsam ve biliyorsam, o vardır ve oradadır.

Vuslatın yönünü kalbine çevirirsen, özüne çevirirsen, benliğine çevirirsen mutlak kavuşmayla birlikte mutlak özgürlük gelecektir. Kendileri için varlığından feragat etmeni isteyen her şeyi kendi vuslatının arkasında sıraya koy. Sen varsan ve ışıldarsan yani son verdiysen kendinle vuslatına, tüm yaşam aşk ile var olacaktır, sevgili de sevgili olacaktır, tanrı da tanrı ve inançta inanç… Fark et.

Exit mobile version