”Toplum, gerçekten ne kadar uzaklaşırsa gerçeği konuşandan da, o kadar nefret edecektir.” George Orwell
İnsanlık tarihinin kemikleşmiş bir sorunu mu bu, yoksa sabit değişmezi mi? Acı, ama, iştah açıcı biber tadındaki ‘gerçek’le nedir alıp, veremediği toplumların?
Toplum ve ‘gerçek’ arasındaki süregelen düelloya değinmek istiyorum bu yazımda…
“Toplum”u farklı bir açıdan tanımlayalım: Toplum denilen olgu, belli kurallarla biçimlendirilmiş ve bu kurallara uyması beklenen insanlardan meydana gelir. Zaman içinde, toplumu oluşturanların alışkanlıkları, yaşam biçimleri, düşünce şekli ve eylemleri benzeşmeye başlar, git gide bireysel kişiliklerin yerini, toplum kişiliği alır. Bir başka deyişle ‘küçük uyum yasası’, ‘büyük uyum yasası’na dönüşür ve artık sesler de aynı çıkmaya başlar. Bir süre sonra da hiç çıkmaz olur..
Kendi içindeki bu rezonansla mayalanan toplum, ona her verileni, kuralı robotik şekilde alır, benimser, özümser ve otomatik uygular. Böylece toplum tabiriyle ‘geçinip gidilir’, ta ki, bu grilikten sıyrılıp, sıkılıp, ‘farklı’ konuşanlar ortaya çıkana kadar.
Onlar, bulutların arkasındaki Güneş’i fark edenlerdir, aynılığa tahammül edemeyenlerdir. Okurlar, değişik şeyler okurlar, yüksek bilinçle anlarlar, sorgular ve hesap sorarlar..
Sisli ve derin uykudaki, kendine göre ‘al-ver’ dengesini kurmuş toplum ise bu yeni seslerden oldukça rahatsız olmaya başlar. Çünkü o yıldızsız uyku ne rahattır, parlayan ışıklara ne gerek vardır!
Hepimiz rastlamışızdır, böyle çevremizde, belki çok yakınımızda, toplum bakışıyla ‘ayrık otları’na… Onları tanımak kolaydır; ışıkları vardır, parlak ve yansıtıcı, kimi zaman göz kamaştırıcı, toplumun bakmak ve görmek istemediği…
Seslerini de duymak istemez toplum, çünkü kendi sessiz çığlığını bastırmak hiç de kolay olmamıştır…
Oysa sabah pencerede şakıyan kuşları dinlemek keyiflidir. Sesleri, yeni günün ışığıyla odamıza dolar… Oldukları gibi neyse onu, tüm içtenlikleriyle, hiç usanmadan anlatırlar..: ‘Kalk, kalk da dışarı bak, ufka doğru, seni çevreleyen duvarlardan çık, gün doğdu, gözlerini aç, ‘UYAN’!..
‘Kral Çıplak’ diye haykıran çocuğun, gerçeği gören saflığında ve cesaretinde olamıyorsak bile alkışlama becerisini gösterebilmeliyiz.
Toplumu, sisli uykusundan uyandıran, çocuk yüreklere ve sabah müjdecisi kuşlara selam Olsun! 🙂