Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Söylemeliyim ki

h

Ruhun çok kanayacak çocuk. Işığın arttıkça, karanlığa karşı sorumlu hissedeceksin. Ve karanlığın ayazı, bazen öyle keskin olacak ki; savaşçı ruhun ölümüne acıyacak. Öyle ki: lime lime olacak ve çok kanayacaksın, hem de çok…

Söylemeliyim ki: Asıl felaket bu değil! Bu, yalnızca var oluşun acı gerçeği… Asıl felaket, ruhunun kanaya kanaya ölmesine izin vermen olur. İnsanoğlunun çirkinliği, acımasızlığı ve ilkelliği seni sinirlendiriyor biliyorum. Ancak unutmamalısın ki hırs, seni kanatıyor. Kanaman devam ettikçe, zamanla güçsüzleşmeye devam ediyorsun. Işığın gün geçtikçe sönüyor, sönüyor…

Biliyor musun? Karanlık değildir aslında korkulan.

Nasıl mı?

Sen, eline minik bir aydınlanma mumu alansın. Zamanla gördün ki etrafını aydınlatmaya ve ışık saçmaya muktedirsin. Bu güç hoşuna gitti değil mi? Ancak, ne zaman dışarının karanlığı da senin sorumluluğun oldu: İşte o zaman işler umduğun gibi yolunda gitmedi. Dışarısı alacakaranlık şimdilerde. Soğuk… Ayaz… İnsanlık çok üşüyor çocuk…

Sen minik mumunla alacakaranlıkta camı açtığında yüzüne tokat gibi çarpan karanlığın ayazı dört yanını sardı. Ateşin acıya acıya söndü. Bu seni çok üzdü, biliyorum. Peki, sen de karanlığa teslim mi olacaksın?

Yapma çocuk!

Karanlık değil aslında seni kanatan. Minik bir mumla tüm insanlığı aydınlatmayı mı umuyordun? Sana söylemeliyim ki: hayatta büyük kör noktalar var çocuk. Bu kör noktalar ayazın kaynağı. İnsanın ilkel yüzü…

Sorumluluğun var evet her kurban ve her gözyaşı üzerinde sorumluluğun var. Minik mumun sana empati yapmayı da öğretti değil mi? Ağlayanla ağlamayı… ‘O’nun acısını hissetmeyi öğretti. ‘O’nu hiç tanımasan bile…

Ancak sen! Empatinle beraber ‘O’nun için ağlarken, ‘ŞU’na sinirlendiğinde kanamaya başladın. Sinirin kör noktaların ayazına dönüştü ve ışığın kanaya kanaya söndü.

Bilmelisin ki: ‘O’ ne kadar hayata dahilse ‘ŞU’da dahil. Sen eline minik mumunu alıp insanlığını aydınlatacaksan hayatı bir bütün olarak kabullenmelisin. Yoksa hesaba katmadığın ayaz seni karanlığa çekecektir. Çekiyor da!

Görmüyor musun? Havada uçan ‘lanet olsun’ ları? Lanet oluyor, evet! Ama hepimizin üzerine büyüyor. Sen lanet ettikçe karanlık büyüyor ve seni de kapsıyor. Sonra hepimize lanet oluyor…

Çok zor, biliyorum çocuk. Bu satırları belki görebilen yazar kimliğimle yazıyor olsam bile, ben öncelikle bir anneyim. Tecavüze uğrayan, kanayan, öldürülen her bir cana benim de canım çok acıyor. Ruhum kanıyor ama toparlanmam gerektiğini biliyorum. Yoksa hepimiz kan kaybından ilkelliğin ayazında söneceğiz.

Karar verdim. Minik mumu yeniden yaktım. Umutla. Ve seni de yeniden umutla ışığıyla doldurmaya niyet ettim. Böylece yeniden yanacak mumlar. Bizler kendi içimizde ışığımızı büyütürken yine ayazda çok acı şeyler olacak biliyorum. Ama umudumu asla kaybetmeyeceğim.

Ne zaman ki ‘BEN’ ve ‘SEN’; ‘BİZ’ olacağız. İşte o zaman ‘ONLAR’ kurtulacak. İlkelliğin soğuğu lanetle değil, ancak hepimizin ateşi, sönmeyecek bir aleve dönüştüğünde toplumlara yayılacak. Lanet okuma çocuk. Bütünü sahiplen. Bütünü aydınlat. ‘O’nu kurtarmanın tek yolu lanet ettiğin ‘ŞU’nun da aydınlanması ile mümkün. Önce sen! Sonra toplum. Yavaş yavaş…

Sevgiyle çocuk

Exit mobile version