Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Susmak erdemdir, konuşmak DEVRİM

Hayatında idealize edilmiş kavramları çok olan insanlar, büyüdüğünde bir şey olmaları gerektiği konusunda çokça yönerge almıştır çocukluklarında. Bu yönergeleri gerçekleştirmek adına, hayatının çok büyük kısmını kariyer sürecinde dağıtan ve hedeflerine ulaşan (ev, araba, kazanç, mevki, makam vb.) karakterler, bir gün hayatın bu olmadığı sonucuna ulaşıp arayışa girmeye başlıyor.

Günümüzdeki arayış yolculuklarına ya da yolcularına yanıt olacak şeyler de az çok ortada. Kişisel gelişim çatısı altında toplanmış farklı karakteristik özelliği olan kurslar ve türevleri olan meditasyon ve yoga etkinlikleri bu arayış sonrasında ilk temas kurulan alanlar oluyor.  İnsanlar bu kurslara giderek kendilerinde olduğuna inandıkları boşlukları doldurmaya ya da kaybettiklerini düşündükleri benliklerini geri getirmeye çalışıyorlar.

Her arayış kendi içinde bir varışı getiriyor. Aradığınız ne ise bulduğunuz o olmasa da arayışınızı destekleyecek -ki seçtiğini yol ve usta çok önemli- doneleri elde ettikten sonra, bazen sancılı bazen de çokça soru işaretleri olan sürecin içinde buluyor kendisini. Teknik düşünenlerin seçimleri ile ruhani düşünenlerin seçimleri aynı olmasa da günün sonunda her iki taraf kendi döngüsündeki varlığını ya sorguluyor ya da onunla barışmaya çalışıyor. Sorgulama; yargıç ve cezalandırmayı, barış ise savaşı ve kavgayı getiriyor içsel düzlemde.

Kendi kırılımlarında geldiği son noktada suçlayacak aileler, eşler, çocuklar, benlikler artıyor. Çoğu kendini arayış çabası, ayrılıklar ya da dipsiz kuyularda kaybedilen zamanlar olarak kişilere geri dönüyor. İşin ilginç yanı bu kopan fırtınaları da kendisinin bir dersi sanarak yine hataları sağa sola savrulmuş benliğinde arayıp çözmeye çalışıyor insan. Tabi bu aşamaya getiren şey tek başına kendisi olmuyor, çevresinde olup akıl veren ustalar, diğer öğrenciler, diğer arayanlar ve arayışta olanlar oluyor. Işık göreninden uzaylı görenine, kitap göreninden fasikül görenine, meditasyonda uçanından astral seyahat yapanına, bedenini terk edeninden öldüğünü ve dirildiğini söyleyenine varana kadar uç deneyimler ya da deliliklerini paylaşanlara bakıp kendisini de eksik görüyorsa kişi, yaşamak ve arayış iki kat daha zorlaşıyor.

 

Şuna tarz paylaşımlara çok şahit oldum çevremde,

“Hocam akşam çalışma yaparken mor ışık girdi içime, orada beyaz oldu, sonra yeşile dönüp çıktı, sizce ben tanrıyla bağlantı kurup, onun sevgisine mi nail oldum.”

Ya da

“Akşam tam yatmak üzereydim, biri gelip omuzlarıma dokundu ve uyan dedi, ama uyumuyordum ve onun yüzünü gördüm, uzaylıya benziyordu, benim paralel evrendeki versiyonummuş ve bu sorunların sahte benliğin yansıması olduğunu söyledi ve sonrada gitti.”

“Meditasyon yapıyordum, birden sırtımdan beynime bir ateş yükseldi sanırım çakralarım açıldı ve sonrasında başka boyutlara geçiş yaptım.”

Liste uzayıp gidiyor. Tabi bunları duyan ve kendini aramak adına ortalığa düşen birçok kişide kendisinde bunlar olmadığı için eksik ya da yetersiz görüyor. Hatta işin ilginç yanı gruplarla yapılan çalışmalarda işin başındaki zatı muhterem kişi de bu tarz cümleler kuruyorsa hepten düşüyor mod ve ben neden yapamıyorum diye iki kat daha çaba harcanıyor.

Arayış ve yolculuk devam ediyorken, böyle absürt ve gereksiz geri bildirimlere takılan insanlar da günün sonunda meleklerin koynuna girip onlardan bonus uyanışlar diliyor. Bütün bunları yaşayan kişinin kendi döngüsünde “düşünme” eylemini arka plana atıp, zihinden özgürleşeceğim diye gerçekliği reddetme çabasına girip; gördüğü, duyduğu bu tarz geri bildirimlerde de kendini suçlamaya başlaması sonrasında hastalıklı bakış açıları da çoğalıyor ortalıkta.

En iyisi mi? Siz böyle gelişmeyin. Düşünün, sorgulayın, içsel yanıtlarınıza bakın, kendi doğrularınızı ve yaşamın doğrularını ölçün, tartın, dünyanın kendi dengesi var o denge içinde kendi dengenizi bulun. Bir aslanın ceylanı yerken izlediğinde yaşadığın duyguyu, bir kedinin bir kuşu yemeye çalışması esnasında da yaşamalısın. Doğa dengedir, olan biten her şey bir amaç için gerçekleşiyor. Kendini arıyorsan, dört mevsime bak, doğanın akışına bak, hayvanlara bak, bitkilere ve ağaçlara bak, rüzgar karşısında boynunu eğen çimenlere bak, kocaman yaprağı kendi genişliğindeki delikten içeri sokmaya çalışan karıncalara bak, izle… Daha çok izle ve daha çok yorum kat. Daha çok gör ve daha çok düşün. Daha çok sev ve daha çok dokun kendine. Işık mı? Hayat hiç kararmadı ki! Yaşam hiç karanlığa düşmedi ki! Sadece sen kendi içinde değildin, oraya dön ve kendine bak. Sonra… Çık dışarı konuş, daha çok anlat, bilene de anlat, bilmeyene de ama anlat…

Susmak erdemdir, konuşmak DEVRİM…

Exit mobile version