Çevreye baktığımda iki tip (baskın olarak) insan modeli ile karşılaşıyorum, bunlardan birincisini genel olarak toplumu oluşturan ve uyuyanlar diye nitelendirmeyi seçiyorum. Neden uyuyanlar? Çünkü, sunulan dünyayı gerçeklik sanıyor, rakip takıma atılan gol onun için önemli oluyor, kaç kadın ya da erkekle birlikte olduğu bir kriter haline geliyor, yemek yediği yer ya da giydiği kıyafet ile kendisini anlamlı ya da değerli hissediyor. Aslına bakarsanız günlük rutinleri gerçekliği haline getirip, sorgulamadan sadece olduğu gibi yaşayarak hayatın içinde ilerliyor. Dışarıda benzer kıyafetler giyip, benzer müzikler dinleyip, benzer gıdalar tüketip, benzer tv programları izleyip, benzer tatil yerlerine gidip programlanmış ve kurgulanmış bir hayatın içinde sadece bunları nasıl daha iyi ve lüks yapabilirim düşüncesinde hareket ediyor. Bu bilincin ve varlığın uykuda olduğu, hipnotik şekilde yönlendirildiği, sistem tarafından kontrol edilen ve tabiri caizse sürüden olmak ve sürüyü gerçekliği olarak kabul etmek diyebileceğim bir hal içerisinde hareket etmesinin getirdiği, uyku hali…
İkinci grup, birinci grubun içinde iken bütün bu resmi gören ve bundan uyanan kesim oluyor. Uykudan uyanmak şok edici bir etki yarattığı için kendi gerçekliğini ortaya koymak için yol arkadaşı ve lider arayışına giriyor. Uyananların, uyanış sonrasında vardığı yerler ise o an aradığı cevaba yanıt veren üstatların ya da düşüncelerin ağırlığı neticesinde değişiyor. Dindar gruplar, sol örgütler, kişisel gelişimciler, farklı siyasi akımlar ya da düşüncelere dahil olabiliyor insanlar. Ben burada kişisel gelişim alanına kayanlar için kullanıyor olacağım, uyanık uyuyanlar kavramını. Neden uyanık uyuyanlar? Çünkü, bir farkındalığa ulaşıp sürüden olmadığını fark edip hayatın temel gayesinin yaşadığı/yaşanan şeyler olmadığını görüyor ve o enerji alanından, düşünce yapısından, hayat şeklinden uzaklaşmak istiyor. Fakat burası genelde iplerin koptuğu nokta oluyor. Normalde uyuyanlar arasında iken basit dertler ve sıkıntılar ile yaşarken bile mutlu olabilenler, bu dünyaya adım attıktan sonra sürekli olarak kendilerini sorgulamaktan, hatayı kendisinde aramaktan, dönüşememekten, dönüştürememekten derin travmatik ruh hallerine bürünüyor. Kavram kargaşalarında yitip gidiyor. Ben bu alanı bir üst düşünce yapısı tarafından yönlendirildiğini düşünüyorum. Uyanan ya da uyanmak için çaba harcayan insan onlar için bir tehlike arz ettiğinden bu uyanışı kendi içine çevirip daha büyük bir travma ve korku ile yüzleştirip yine kendisine dokundurtmadan ve toplumu da uyandırmadan yoluna devam etmelerini sağlıyor. Uyanan ve tüketimin bilinçsizliğini fark eden, yönlendirilmiş ve müdahale edilmiş düşünceler ile yaşadığını gören insan, bu sistem için en tehlikeli insan olduğundan onu da kendi içinde kavram kargaşaları ile yok ederek başka bir uyku moduna taşıyıp, sistemin dışına itiyor.
Etrafınıza bakın, kişisel gelişimcilerin kendi içsel kavgaları ile yüzleşmeden, on adımda mutluluk, yüz bakışta derinlik, yirmi nefeste bolluk, kırk olumlama cümlesinde bereket, bir dokunuşta şifa safsatalarıyla diğer insanların beyinlerini uyutarak (Onlarda uyumasın ve kanmasın, bu onların dersi demeyin) ne kadar da vahim bir durumda eylem içerisinde olduklarını göreceksiniz. Farklı boyut tipleri icat edip (Android sürümü gibi; 3-4-5-6) bu boyutlarda oynaşan, oradan bilgi ve kutsal metin indiren sonra da insanlara bunu dayatan ve teslim olması için öğütler veren, ama 3. Boyut olarak nitelendirilen bu dünyanın tüm nimetlerini de (seks, zenginlik, şatafat, gösteriş, vb.) apış arasına koyup yaşayan bu tipler, uyanıp, “Ben Kimim?” “Yaşam amacım ne?” “Bunlar benim gerçekliğim olamaz!” sorularını sorma boyutuna gelen insanlara, Hassan Sabbah’ın havarilerine yaptığı gibi sanal cennetler ve yapay mutluluklar sunarak vaat edilmiş huzurlu geleceği kendilerinin vereceği iddiaları ile daha da koyu ve kör bir karanlığa atmaktalar.
Şu anda bu zaman diliminde gerçekliği arayan insanların tüm bu filmi görmesi gerekiyor, izlemesi gerekiyor, kendi yolunu çizmesi gerekiyor, içine dönmesi ve oradaki gerçekliği görmesi gerekiyor, sonra kendisine öğretmenlik yapacak olan kişiyi bulması ve onu seçmesi gerekiyor. Fakat bir şeyi daha görmesi gerekiyor ki o asıl olandır, öğretmeninin de kusurlarını görmesi ve bunu ona söylemesi gerekiyor.
Tüm bu gereklilikler arasında bir şeyi daha fark etmesi gerekiyor, tek gerçeklik varsa o da kendisinin var olduğu ve yaşadığı şeyler ile kendisi olduğu gerçeğidir. Kendisine duyduğu sevgidir, kendisine verdiği değerdir ve kendisini gördüğü yerdir. Bunun idrakinde olursa hayatta daha az zarar göreceği deneyimler yaşayabilir. Uyanık uyuyanlardan olmamak için, sizi uyutan tv, spor, seks, moda, tüketim çılgınlığı gibi oluşumların içinden çıktığınız gibi, sizi saran dolandırıcı ve yanılgılara düşüren düşünce ve öğretilerden de çıkın ve kendinize dönün. Özgürlük, gördüğünüz şeylerin içinde değil dışında olup onları izlediğinizde ve ihtiyacınız olduğu anda, ihtiyacınız olan kadarını aldığınızda gelecektir. Daha fazlası ve daha azı her zaman tutsaklıktır. Bu tanım, bilgi içinde böyledir, zevkler içinde böyledir. Kendinizi sevin, çünkü sizi seven ve barındıran bir dünyanın üzerinde ve güneşin altındasınız.
Özgür uyanmışlardan olmanız dileğiyle…