Sevgili dostlar; bu yazı, bir dini anlatmak ya da özendirmek için yazılmadı. Öncelikle bunu bilmenizi istiyorum. Maneviyat ve din, hayatımıza istesek de istemesek de bir şekilde girmiştir mutlaka. Yaşantımızın bir kısmını olumlu ya da olumsuz etkilemektedir. Hayatımızdan dini çıkarmakta pek de mümkün değil sanırım…
Bu arada yazdıklarımda tabii ki kendi dini görüşlerimden bahsettim. Kesinlikle bunlar zaten sizi bağlayıcı sözler değildir. Hiç kimsenin dini görüşü, bir başkasını bağlamaz. Bağlamamalı da zaten. Hani bazılarının kendi görüşlerini başkalarına zorla kabul ettirme gayreti var ya. Mahalle baskısı diyoruz buna. Lanet olsun onlara. Burada temel olan iyi bir insan olabilme çabasıdır. Eleştirileriniz ve kişisel görüşleriniz bu nedenle benim için önemlidir…
Gelelim meseleye… İnsanoğlu kendisi için hayatın çok kısa olduğunu anladığı an, çoğunlukla iş işten geçmiş oluyor. Ancak kısa olmasına rağmen bir o kadarda anlamlı olduğunu biliyorsunuzdur umarım hayatınızın…
Yapmak isteyip yapamadıklarımız, ulaşılamaz emellerimiz, arzularımız, ömrümüzden öte olan hayallerimiz, düşlerimiz, en kötüsü de bizi mahveden hırsımız, aymazlığımız ve sonsuz açgözlülüğümüz…
Sahip olduğunuz mal, mülk, para için öyle havalanmaya ve küçük dağları ben yarattım demeye hiç gerek yok. Hiçbirimiz bu Evren’de toz zerresi bile değiliz çünkü. Mütevazı olunuz. İyi insan olunuz. Kalp kırmayınız. Dost kalınız. Sakın aklınızdan çıkarmayınız. Dünyanın tüm malı, mülkü sizin de olsa, sadece kefendir son sarınacağınız…
Öncelikle faydalandığınız bütün nimetler için, tüm bunları bize bahşeden Yaradan’a şükretmeyle başlayınız. İnanmayan iyi insanlar içinde helal-i hoş olsun dünya nimetleri…
Çalışarak elde edebileceğinden fazla malınız varsa zaten işe haram karışmıştır. Hak yediyseniz yanacaksınız cehennem ateşinde. Üzgünüm. Kurtuluşunuz yok, kaçacak yeriniz yok. Ahiret gününde yaptığınız kötülüklerin cezasını çekeceksiniz. Sizin için çok acı ama… Gerçek bu… Zaman bitmeden yüzleşin serseri hayatınızla… Yeni bir yol çizin kendinize… Bu dakikadan itibaren…
Ab-ı Hayat (Sonsuz Yaşam Suyu) kuyusuna, din tacirlerinin, onun bunun sarığının ipiyle değil kendi aklınızın ve bileğinizin gücüyle inin, suyu için ve sonsuzluğa ulaşın…
Bu yolda kimseden özellikle soytarılardan medet ummayın. Siz; bu kutlu yolda yürürken, saadete ulaşmak için yanınızda sadece Yüce Yaradan ve Melekleri var olacaktır. O; öncelikle iyi olmayı emretti bize. Nefesinden bize hayat bahşetti. Akıl verdi ki biz onu kullanalım doğru yoldan ayrılmayalım diye…
Biz ne yaptık. Aklını kötüye kullananların peşinden gittik. Allah korkusunu unuttuk. Haram yedik. Ne kadar tatlıydı değil mi. Tadına doyamadık. Sürekli devam ettik yemeye. Halâ da devam ediyoruz. Bundan büyük haz duyuyoruz. Kimi bir lokma haram yiyor, kimi deve yükü ile… Ne fark eder. Hepsi de aynı kefede yer alıyor…
Dünyanın her köşesinde binlerce insan açlıktan ölüyor çaresizce. El açanların sayısı da gün geçtikçe artıyor. Fakirlik diz boyu. Yoksulluk bize kader ve fıtrat olarak lanse edilmekte… Egemenler hep mutlu ve umurlarında değil bu durum kesinlikle…
Yüce Yaradan “Size iki çift göz verdim. Bütün önünüzde olan biteni iyi görün diye. Düzeltmek için çaba gösterin. Ben hepinize yetecek kadar nimet gönderdim. Fakat siz düzenbazların, bana şirk koşanların, şarlatanların peşinden gittiğiniz için Yeryüzü’nde adaleti sağlayamadınız, aklınızı iyi yönde kullanıp adil bir düzeni kuramadınız. Binlerce yıldır sahtekârlara hizmet ettiniz. O kadar peygamber göndermeme rağmen dinlemediniz, beni unuttunuz. Hırslarınıza yenik düştünüz. Evet iznimle elde ettiğiniz ilim ile en üst seviyeye çıkabilirsiniz. Ancak eninde sonunda bu ilim sizi yok edecek. Kıyamet günü divana, karşıma geleceksiniz. İsteseniz de istemeseniz de…” diyor.
Bu sözler din tacirlerinin yüzünde kırbaç gibi şaklıyor aslında. Ama adamların gözlerini öyle bir hırs bürümüş ki duymuyorlar bile. Şeytan’ın uşaklığını yapmaktan oldukça memnunlar. İnanmadıkları içinde ‘’Ahirette Din Günü’’’nü hiç düşünmüyorlar. Hesap vereceklerine inanmıyorlar. Sanki sonsuza dek yaşayacaklarını zannettikleri için Şeytan’ın vaadi olan Dünya Malı’na tamah ediyorlar ve adeta paraya tapınıyorlar…
Bazı şahısların Din’de şekilciliği size özellikle dayatmalarının nedeni, size düşünme ve kendini dinleme zamanı vermemektir. Bu şekilde dinden elde ettikleri ganimetler den yeksan olmamak ve aşırı zenginlik istiyorlar. Günah dedikleri her şeyi, el altından kendileri tek tek işliyorlar…
Onlar için en önemli meta, menfaatleridir. Başka hiçbir şey önemli değildir. Vaaz, sohbet adı altında, akıllarını kendilerine satanların beyinlerini bir güzel yıkıyorlar. Allah’a değil kendilerine biat edenlerin sayısını artırmakla meşguller. Dinimizi ve dinsel objeleri, emellerine ulaşmak adına araç olarak kullanmak onlar için kesinlikle mübahtır…
Özellikle unutmayın. Camiler gerçekte Müslümanların ibadethanesidir değil mi. İblislerin, münafıkların, riyakarların, yalancıların, din tacirlerinin nemalanma ve kümelenme alanı asla değildir. Bu kiliseler, havralar, tapınaklar ve diğer inanç merkezleri içinde geçerlidir…
Demem o ki, din sadece şekille ifade edilemez. Yani sadece namazda, ibadette, kara çarşafta, örtünmede, Hac’da, Hicaz’da, Mekke ve Medine’de dini aramayınız. Asla gerçek anlamda bulamazsınız…
Şunu iyi bilesiniz. ‘’İnancınız yüreğinizdedir yalnızca’’… Gerisi laftan ibarettir. Öncelikle okuyunuz. Düşününüz. Anlayınız. Mukayese ediniz. Fikir yürütünüz. Doğruyu ve yalanı yüreğinizle tartınız. Her yazılana, çizilene ve her günah denilene inanmayınız. Beyninizin yobazlar tarafından sömürülmesine ve hükmedilmesine asla müsaade etmeyiniz…
Okumak ve kandırılmak arasında inanılmaz bir ters bir orantı vardır. O nedenle çokça okuyunuz. Eğer doğruyu bilirseniz, iyi ve kötüyü ayırt edebilirseniz, kimse sizin sırtınızı yere getiremez. Sadece Allah’a güvenip O’nun öğretisine inanınız. Sizin tek bir rehberiniz vardır. Gerisi uzun bir yol hikayesidir…
Kalbinizin sırrını, sadece siz ve Yüce Yaradan bilir. Söylem ve icraatlarınızla herkesi kandırabilirsiniz. Ancak asla O’nu kandırma lüksüne sahip değilsiniz. Öncelikle davranışlarınızı değiştiriniz. Kötü davranış ve alışkanlıklarınızı bırakınız. İşte o zaman hafifleyeceksiniz. Üzerinizden tüm yükler atılacak ve rahatlayacaksınız. Manevi olarak arındığınızda Yüce Yaradan’ın sevdiği ve kanatlarının altına aldığı kullardan biri mutlaka olacaksınız. İnanın…
Dünyanın her köşesinde naçizane benim gibi normal düşünebilen kişiler mutlaka vardır, biliyorum. Ben coğrafyam ve annem, babam itibariyle Müslüman’ım. Kimi Hristiyan, kimi Musevi, kimi Ateist, kimi Putperest… Kimileri Zerdüşt, Mecusi, Şintoist, Budist, Taoist, Konfüçyüsçü, Sih, Hindu, Cayna, Yerel dinlerden, vesaire vesaire… Binlerce din ve öğreti. Farketmez. Önemli olan “İnanç”. Hepsi de bir Yaradan için çalışıyor, inkâr etselerde… Tek ve aynı Yaradan… İnancın varsa eğer, “Yaratıcı” olarak bir put ya da ateşi kabul etseniz bile, “İnanç” yeter…
İnsan iseniz ve iyi insansanız, vicdan sahibiyseniz, doğruysanız, dürüstseniz, adaletliyseniz, yardım severseniz, gereksiz egoların ve hırsların sahibi değilseniz, insanca yaşamak için yeterli parayı kazanıp bu duruma şükredebiliyorsanız, gönül gözüyle görebilmek için bir çabanız varsa eğer… Yeter her şey için… Bilesiniz…
Kişiye göre değişir yolunuz. Benim için Aydınlığın Yolu, Kur’an-ı Kerim’dir. Sadece Müslüman olduğum için tabii ki. Senin için İncil ve türevleri, Tevrat, Zebur, tüm peygamberlere gelen ayetler olabilir. Aynı zamanda bütün diğer dinlerin kendi kutsal kitapları da olabilir. Ateist içinse kendi inandığı ilkeleridir “Aydınlığın Yolu…”
Dostlarım; umarım her daim sevdiklerinizle birlikte mutlu olursunuz. Hastalıklar, dertler ve acılar uzak durur sizden inşallah. Yüzünüzün gülümsemesi umarım eksik olmaz. Bulutlara doğru atlarımızı özgürce sürebiliriz zamanı geldiğinde değil mi? Kim bilir. Rab’bim hepimizin yâr ve yardımcısı olsun…
Adaletin ve eşitliğin hüküm kılındığı bir Dünya’ya… Savaşların, zulmün, acının, gözyaşlarının, yurtsuz ve evsizlerin olmadığı, kimsenin yatağa aç girmediği ve azap çekmediği bir Dünya’ya… Özlemle beklediğimiz mutlu ve güzel günlere… İnancımız tamdır…