‘Dertlere çare olsun’ diye sürekli bir workshop, seminer, kurs, eğitim arayışında olmak, ”yanıt o kitapta mı yoksa bu hocada mı?” diye oradan oraya koşuşturmak, insanın kendinden kaçmak için yarattığı en kolay, bir o kadar da işe yaramaz yoldur; bunu yapan kişiler, ‘içeride olana’ yönelmemek, ona kulak vermemek, onunla yüzleşememek için böyle bu arayış içine girer, kendilerinden kaçmak için bilinçsiz gerekçeler yaratırlar.
Ben bu tuzağa düşmüş kişilere ‘entellektüel spiritüeller‘ diyorum; onlar bilgiyi alıp yığmaktan başka bir şey yapmaz. Sordunuz mu her bilgiyi size verebilirler ancak bunun altı boştur; teorik bilgiden öteye geçemiyordur. İş pratiğe gelince eylemleri neredeyse sıfır noktasındadır; ortaya konulmuş bir şey yoktur.
Bu onlar için ‘nevrotik‘ bir yaşam sürme biçimidir; ‘dostlar alışverişte görsün’ oyunudur.
Yap(a)mamanın akla uydurulmuş -hatta mükemmeliyetçilik kılıfına sokulmuş- yorucu ve yıpratıcı bir yoludur.
Bu kişiler ‘kronik atalet sendromu’na tutulmuşlardır; önlerinde her türlü malzeme, yağ, un ve şeker vardır ama onlar bir türlü mutfağa girip helva yapamazlar.
Bu sendromun acı faturası yıllar sonra ortaya çıkar:
Sonuç, harcanmış onca boşuna zaman, para, emek, yorulmuş, yıpranmış bir bünye, cesareti kırılmış, hevesi kaçmış bir ruh, bağışıklık sistemi felce uğramış, sürekli hastalıklarla boğuşan, enkaza dönüşmüş bir bedendir.
Bu kişiler, umutsuzca “Neden yapamıyorum?” diye sorarlar. Bu sorunun yanıtı gelmeyecektir çünkü insanı eyleme geçiren soru “Nasıl yaparım?”dır.
Lütfen, bakın, zaman akıp gidiyor; artık silkelenin ve kendinize gelin. ‘Nasıl…” diye sorun ve bir yerden başlayın…
Şems Terlan