Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Düşünceler kader tablosunun çerçevesidir

İnsan olarak yaşadığımız tüm olaylar, bulunduğumuz tüm durumlar ve haller zihnimizdeki izlenimlerden ibarettir. Zihnimiz her şeye duyarlıdır. Hastalık, sağlık, zenginlik, fakirlik, başarı ve başarısızlık vs.

İnsan kendi sonuna kendi karar veriyor, daha iyi bir ifadeyle, zihninde olup bitenler, onun kader penceresini belirliyor. Kişinin aklına kendisinin de elinde olmayan ve nereden çıktığını bilmediği düşünceler, kalbine arzular düşüyor. Ve bir anda kendini bir şey yapma arzusu içinde bulur. Mesela kiminin hiç parası yokken bile iş kurma, zengin olma arzusu ortaya çıkar, kiminin tüm yaptıklarını kaybetme korkusu, ailesini veya sağlığını kaybetme korkusu. Kimi hayalleriyle yaşar, kimi korkularıyla.

Sonuç olarak nereden geldiğini bilmediğimiz düşünceler ve hisler gelir düşer içimize. O an çoğu kişi aslında kendi gerçekliğinin çerçevesini oluşturduğunun farkında değildir. Sonra hayatına her zamanki gibi devam eder. Yıllar geçer, fakat tohumu atılan bu arzu ve düşünce kişi bunun farkında bile olmadan onu sinsice ve istikrarlı bir şekilde hayatına giren binlerce kişinin düşüncelerini idare ederek, binlerce olayı yönlendirerek onu takip eder.

Düşünceler kader tablosunun çerçevesidir

Eğer bir an durup geçirdiğimiz yıllar boyunca içimizde uyandırılan tüm his ve düşüncelere, bunların bize nasıl geldiğine ve bizi bunlara yönlendiren tüm kişilere ve şartlara ve asıl önemlisi bunun kaynağına bakarsak görürüz ki bu kader ve yazgı denilen şey hayat tablomuzun çerçevesini arzularımızı ve düşüncelerimizi kullanarak çizilmiş.

Buradan şu sonuç çıkıyor, kaderimiz düşüncelerimizin bir ürünüdür ya da düşüncelerimiz bize verilen kaderi yazmak için araçtır, belki de ipucudur. Neyin neyden çıktığı ne fark eder ki sonuç değişmedikten sonra. Fark eden şey bizim bilinçli bir şekilde yaşamamız, içimizde ve dışımızda ortaya çıkan her şeyi farkındalıkla karşılamamız. Ağzımızdan çıkan her bir sözü dikkatle ve incelikle kullanmamız, korkularımızla değil hayallerimizle yaşamayı öğrenmemiz.

Olumlamalar ve telkinle yaşamanın önemini bilmeyenler ellerinde kırbaç ile kendi kaderlerini takip ederler, bunun inceliğini ve önemini bilenler ise sözlerinin efendisidir, bunu doğru şekilde kullanırlar. Sonunda kendilerinin ve başkalarının mutluluk kaynağı olurlar.

“Hayat”

Önce unuttuklarını mı unutmalıydı? Bir başlangıç için, yeniden hatırlamak için!
Unuttukları ve hatırladıklarıyla diktiği giysinin hem terzisi hem mankeniydi, oynadığı sahnede

Gitse miydi, kalsa mıydı?
Çıkarsa mıydı gerçekliğin ona giydirilmiş gömleğini üstünden
Dönse miydi sahnesine, onu bekleyen beyaz zambağına
Hatırlamak o kadar da zor değildi

Unutmak gerçeğinin inkârı olamazdı
Bakarken ona, tam karşısında gerçeğinin saflığı,
Zambağının Beyazı
Hayat böyle değişken, her saniye yeni bir an
Durmaksızın akar sular, köprünün altından
Kulağını verdi, Yaşam nehrinden akan suya
Onu duymaya, anlamaya
Uzun bir yolculuğun derin izleriyle çizilmiş yüzünü gördü yansımasında
Kendine bakıyordu, elinde taşıdığı korkularla dolu çantasıyla

Sonra daldı gitti çocukluğuna…
Bahçedeki limon ağacının verdiği ilk limonu kim yiyecek kavgasına

Kulağına fısıldayan rüzgâr sordu; “Bu kimin masalı?”… “İçinde misin, dışında mı?”… “Hangi gece yarısı masalı?” …”Yanağını ıslatan, kimin öpücüğü?”… “Bu sıcaklık, kimin nefesi?”…
Küçücük bir damla,
Kararlı ve hızlı, kalbe giden yolda
İndikçe buhar olur, ondan öte başka bir nefesin sıcağında

Bir tempo tuttu,
Yüreğindeki sözcükler, hayat buldu
Artarda dizildi, destan oldu
“Hayat” adlı, şiir kitabında.

Ç.M.

Exit mobile version