Büyük resme baktığınızda herkes sistemin devamı için çaba harcamakta. Bir müdür ile bir çaycı arasındaki tek fark bilinç seviyesinde olan ayrılıkta gizlidir. Her iki ünvan sahibi kimlik, bir arabanın ya da bir tezgahın hareket etmesi ve ilerlemesi için varlar. Siz şimdi hareket halindeki bir arabanın, vites kutusundaki en küçük dişliyi yok sayabilir misiniz? Ya da klimanın açma kapama düğmesini hatta koltuk kılıfının kenarındaki dikiş ipliğini. Hepsi birden arabanın bir parçası ve onunla bütünleşmekte değil mi?
Şimdi hafif egoları sarsıp, motor (genel müdür) olmadan araba gidemez, benzin (muhasebe müdürü) olmadan araba stop eder. Direksiyon (işletme müdürü) olmadan hareket kabiliyeti olmaz mı diyorsunuz? Peki işçi, çaycı, depocu ya da forkliftçi o arabanın frenleri ve lastikleri iseler ne olacak. Ne motor ne direksiyon ne de benzin bir işe yarayabilir mi?
Şirketlerin organizasyon sistemlerinde belirlenen gelir dağılım tablosu bu kriterler dikkate alınarak ilerlediğinden ve herkeste buna inandığından, kazançlarda servis ücretleri kadar değişken olmakta. Arıza yapan bir motora ödediğiniz servis ücreti minimumda beş on bin tl tutarken, lastikler beş yüz, altı yüz tl ile hallediliyor. Benzin için diyecek bir şey yok o hep bitiyor ve sürekli vergi ödettiriyor. Sanki o olmazsa araba denen şey hiç olmayacak gibi davranıyor ki en büyük ego da bu meslek grubunda açığa çıkıyor… Birde kendisini arabanın gaz pedalı sanan satış ve pazarlama müdürleri var ki onlarda her gaza diye frene bastığında tüm trafiği allak bullak ediyor. Fakat her ne hata yaparsa yapsın hatayı sürekli olarak lastik (işçi, memur, satış personeli, pazarlama elemanı vb) ya da frenlerde (ön ve arka ofis personeli) buluyorlar. Ah birde yollar (müşteri ya da rakipler) var onlara hata yaptıran.
Evet sistem ilginç çalışıyor ve işin süreç aşamasında ortaya çıkan, suç kazancın dağılımı oranında aşağı kademeye işliyor. Güç ise yukarıya tutunduğun kadar aşağıya etki ediyor. Kusursuz olan işleyiş, kusurlu görülen her unsuru yedek parçayla değiştirip devam ediliyor. Öyle ya motor değiştirmek zor, direksiyonu değiştirmeyi kimse düşünmüyor zaten, fren ve gaz pedalları da kusurları ile bozdukları fren balatası, lastik ve diğer taşıyıcı unsurları yenisi ile değiştirerek çözüyor. Arabanın (şirket) kaportasında oluşan deformasyonlarda bir şekilde çözülüyor ve yolda ilerlemeye devam ediliyor.
Hal böyle olunca sorumluluğu alınmayan her davranış, eylem ve hata önce daha alt basamakta olan birine kesilip sonrada daha fazla makyajlı bir sunum ile garaja (patron) giriş yapılmakta. Garaj, sunumun görselliğine bakıp mutlu olmaya devam ederken araba kendi dünyasında binlerce kırılım yaşamaya devam etmektedir.
Hikayeye başlama sebebim olan her şeyin eşit katkı ile üretildiği ve eşit katkı ile çıkarıldığı dünyada en az maddi tatmin ile yaşamaya çalışanların ürettikleri değere bakıp en üst düzeyde refahı hak ettiklerine inanmaları gerektiği üzerine idi. Her departman, iş süreçlerinde en fazla katkı sağlayanın kendi birimi olduğunu düşünür. Bazı departmanlar kendileri olmazsa şirketin olmayacağını iddia eder. Fakat bir tek gerçek vardır bu hikayede, herkes büyük resimde üretilen değere eşit katkı sağlıyor. Katkısı kadar geri dönüşü ise hayat mutlaka kişiye verecektir…