Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Yoksulluk mu? Yoksunluk mu?

Dünyadaki yoksulluğun, kaosun ve yoksunluğun sebebi ne olabilir? diye düşündüm. Kıtlığın, yokluğun, eğitimsizliğin, yarınsızlığın orta yerinde 7-8 çocuk yapan ahmaklar mı? Yoksa, o aydınlanmamış adam ve kadından doğan çocuğun dünyadaki diğer çocukların yaşamlarına bakarak, kötülük yapmayı kendisine hak görmesi mi? Peki bu kaosu görüp, hiç çocuk yapmayan sadece bir iki çocuk yapan duranlar da kaostan sorumlu olabilir mi?

İkisi de mi suçlu? Sanki çöpten beslenirken, üzerinde ışık yanmazken, hasta olan çocuğunu kurtaramayıp ölümünü izledikten sonra yeniden çocuk yapan adam kadın bu cehennemin baş mimarı gibi görünüyor. Dünya nüfus patlamasının yaşandığı yerlere bakın, yoksullar ve yoksunlar içindeki yaşadıkları cehennemi, kendi yaşantılarındaki yokluk yetmezmiş gibi yeni çocuklar ve insanlar katarak büyütüyor.

Düşünüyorum, düşünmek bile zül geliyor. Yargılamıyorum, yargılamaktan menediyorum kendimi. Kendisi açken, yarını yokken sadece çevresindeki döngüye uyum sağlayacağım diyerek, o kadar çok çocuk yapıp, ardından da yardım talep etmek kısmı anlamsız geliyor. Dua ederek kıymetli çocukları için nimet istemek de çok mantıklı gelmiyor. Üstelik öyle çoğul çoğul üreyip, çevredeki hayvanların yaşam alanlarını arsızca işgal edip, onların yaşamlarına son vermeleri de ayrı bir tutarsızlık gibi değil mi?

Sizce bir ya da iki çocuk yapmayı seçenler, daha güzel bir dünya isterken, sekiz çocuk yapan kişinin yaşadığı yoksulluğu görerek kendisine vicdan yaptırıp, çocuklarına vereceklerini kısıtlaması normal mi? Onlar orada açlıktan ölürken, sen bu kadar bencilik yapmamalısın! demek, o çocuk için ne kadar anlamlı olabilir? Dünya nüfus artış hızında, yoksulluğun tavan yaptığı ülkeler ve coğrafyalarda çok çocuklu aileler hüküm sürüyor ve işin ilginç yanı hiçbir şekilde hız kesmeyi de düşünmüyorlar. Bunu tartıştığımız bir ortamda bir üstat, “insan, soyunun tükeneceğini düşündüğü yerde hayvani dürtüler ile hareket edip, daha fazla çocuk sahibi olmak istiyor” demişti. Hayvanlara bakıyorum, öyle soyum tükenecek diye aptalca çoğalan bir türe rastlamadım. Hepsi gerektiği kadar ürüyor ve çoğalıyorlar. Sorumluluk sahibi olan hayvanlar da (ki büyük çoğunluğu insanlardan daha zeki ve akıllı) çocukları ayaklarının üzerinde durup, hayata tutunabildiği yere kadar onların yanında durup, büyütüyor. Zamanı gelen çocuk ise gidiyor ki o zamana kadar da tüm beslenme ve eğitim sorumluluğunu da alıyor, ebeveyn olan hayvan…

Hayvan derken bile içimde bir şeyler akıp duruyor, ne güzel ruhları var değil mi? Çocukları kendisine baksın diye doğurmuyor ve büyütmüyorlar, çocuk yaşta işe gönderip getirdiklerini yemiyorlar. Neyse…
Mevzu çok derin ve hayat güzel. Nereye baktığımızın bir önemi var mı bilmiyorum? Bakmak gerekiyor mu? Onu da bilemiyorum… Fakat günün sonunda şöyle bir hakikat ile karşı karşıya olduğumuzu çok iyi biliyorum ki “hayatın birçok alanında hayvanlar, insanlardan daha fazla ermiş ve bilge varlıklar olarak yaşamlarını sürdürüyorlar.” İnsanlar ise binlerce yıldır, kendi kuyruğunu yiyen yılan gibi, akıllanmadan, bilinç olarak (bilgi olarak değil) sürekli geriye gidip özünden uzaklaşıp yok oluyor. Farkında olanlar ile bu dünyada görüşmeyi, buluşmayı, bir araya gelmeyi dileyerek, “merhaba yaşam” diyorum…

Exit mobile version