Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Kültürlerde Ana tanrıça ve Şahmaran (Yılan Ana) Sembolü

Binlerce yıl boyunca, kadın, yılan ve ay sözcükleri birlikte kullanılmıştır. Bunların nedenini, yani kadın ve yılanın ayla ilişkilendirilmesi, en eski inançlardan olan ay kültü etkisidir. Ritmik değişim ve bereket ölçüsü olarak ayın kültürlerde uyandırdığı simgeler: spiral, yılan ve şimşektir.  Bitkiler ve hayvanlar bereket için aya ihtiyaç duyarlar, yaratıcılık ve bereket tanrılarını temsil eden boynuzlar (çoğunda öküz boynuzu) tanrısal Magna Mater ambleminin simgesidir. Neolitik çağda ister ikonlarda ister putlarda olsun, göründükleri her yerde bereket tanrıçasını işaret etmektedir. Boynuz ise, ünlü araştırmacı Eliade’ye göre: ‘yeni ay’ dan başka bir şey değildir. Ayrıca belli dönemlerde ay, yerle özdeşleştirilmiş; yer yaşayan, tüm canlıların rahmi olarak kabul edilmiştir. Yılan, aydan geldiği için tüm sırları bilir, bilgeliğin kaynadığıdır, hatta her kim yılan eti yerse, hayvanların özellikle kuşdilini konuşabilir.

Mit dünyasından birçok unsur biz farkında olmasak da folklor unsurlarına, yaşayışımıza, hatta kutsal metinlere sızarak bizi kuşatmıştır. Kitab-i-Mukaddes’in her sayfasında eski inançlara karşı savaş açılmış olsa da, arkaik inançlara değer öğeleri görmezlikten gelemeyiz. Örneğin, Havva’ya görünüp onunla konuşan yılanın, kendi başına bir ilah olduğu konusunda hiç şey anlatılmamıştır. Oysa tekvin kitabının düzenlenmesinden en az yedi bin sene öncesinde Levant’ta yılana saygı gösterilmiştir (Campbell,2003:15)

‘Havva, Fenikelilerin yer altı tanrıçasıydı ve yılanla kişiselleştirilmiştir’ diyor Gressman. Yine Parserhone, Hekate, Artemis gibi Akdeniz tanrılarının ellerinde yılan ya da yılanlardan oluşan saçlarla tasvir edildiğini görmekteyiz.

İbranicede ve Arapçada büyü anlamına gelen kelimeler yılan kökeninden türemiştir. Orta Avrupa’daki batıl inançlarda ayın etkisinde olan kadın yani aybaşı olan zamanında saçlarını kazır ve toprağa gömülürse yılana dönüşeceği doğrultusunda inanç olmuştur.

Eski Roma’da birçok evin, evlere sessizce gelip zararsız şekilde çıkıp giden yılanlara ev sahipliği yaptığına inanılmıştır, sonradan Genius’larla özdeşleştirilmiştir. Geniuslar, yılanlarla işbirliği yapan koruyucu yardımcı meleklerdir.

Eski Girit kültüründe yılanlar, rahibe ve tanrıçaların ellerine dolanmış halde tasvir edilmektedir, Minos Çağı Girit’te daha ziyade rölde: ev perileri ve evlerin koruyucuları haline gelmiştir.  Tıpkı daha sonra Atena’da görülen Athena’nın oğlu yılan-tanrı Erikhthonius gibi. Kuzey Yunanistan’da yılanlara o kadar tanıdık periymiş gibi bakılmakta ki, evlerin büyük mahzenleri bu koruyucu yer altı tanrıları için kurulmaktadır. Ancak bronz çağından beri görülen bir ev kültü var ki, yoksul evlerde bile mahzenli evler bulunmuştur (Bonnefoy, 2003:333) Günümüzde Anadolu’da hala birçok köyde süt dolu kapların evin koruyucu ruhu olarak yılanlara sunulması görülmektedir.

Ay-Ana Tanrıça ve Yılan ilişkisi

Yılanın deri değiştirme yeteneği böylelikle gençliğini yenilemesi, ona tüm dünyadaki neredeyse hepsi halklarda doğum yeteneğinin ustası niteliğini kazandırmıştır. Yılanın semavi işareti de doğan, büyüyen ve solan, yeniden doğup büyüyen Aydır. Yılan suların da ilahidir. Su dalgaları gibi hareket eder, nemlik ve soğuklukla özdeşleşir. Ağaç köklerinde yaşar, sarmaşık gibi dolanır, bazen görünür bazen aniden hızlı kaybolur, yutma hareketiyle dişiliği, şekliyle fallusu anımsatır (Campbell).

Görüldüğü gibi kültürlerde bereket, ölümsüzlük, yaşam ve ölüm, bilgi ve kehanet kaynağı olan yılan, özelliklerini Ay ve Ana tanrıçadan almaktadır.

Kadınların üreme işlevlerini Ay’ın düzenlediği düşüncesi tarihin hemen her döneminde ve dünyanın değişik yerlerinde sürekli kullanılmış bir simgedir. Ayla ilgili tüm ilkel inançların ayın ve oluşum sürecindeki kadın yumurtasının periyodik değişiminin eş görüntülü olduğu fikrine bağlanır. G.Thomson deyimiyle: ‘ üstelik bu ilkel alışkanlık öylesine derin kök salmış ki, aya tapınmayı çoktan bırakmış olan uygar halklar bile bunları folklorun ve batil inançların arka düzeyinde el değmemiş halde korumaktadırlar.’

Tarih çerçevesinde konuyu ele alırsak, Üst Paleolitik dönemdeki mağaralardaki resimlerden tutun, Bronz çağındaki elinde ve ya başında ay olan kadın heykelciklerine kadar aynı düşünceye getiriyor araştırmacıları. Mağara duvar resimlerindeki yılan, spiral, inci, istiridye, boncuk, geyik, kuş, kırmızı renk – hepsi doğum, yumurta temalı, dolayısıyla doğurganlık konusuyla bağlantılıdır (Ateş, 2001:65-135). Mezolitik dönemde ay ve aya saldıran yılan kompozisyonu sıklıkla rastlanmaktadır. Çatalhöyük’te rastlanan inek başlı tanrıça figürü genelde kırmızı zemin üstünde tasvir edilmesi, yine canlılığın kaynağı olan kan ve doğumla eşleştirilmektedir. Heykel, kabartma ve fresklerde (duvar resimlerinde) daire çizimi ve bu dairelerin tanrıça başı üzerinde çizilmesi de, bakir yumurta simgesini taşımaktadır. Bunlar çokça tapınak duvarlarında da görülmüştür (Ateş, 2001:111).

Günümüzde insanlar ana tanrıçayı inancını kaybetmiş bile olsalar, Anadolu’da yaygın olarak rastladığımız Şahmaran figürü, onun evlerin koruyucusu olmasıyla ilgili inanç, genç kızların çeyizine Şahmaran tasviri olan eşya konulması ve sonradan gittiği evin duvarına asılması gibi geleneklerde göreceğimiz durumda, Şahmaran’ın ana tanrıçadan bir farkı yoktur.

Halk sanatını incelediğimizde Şahmaran’ın süslü tacındaki Hilal, bizi eskiden beri varolduğuna tanıklık ettiğimiz ayın doğurganlık gücünün simgesi olarak karşımıza çıkar, eşmerkezli daire çizimlerini yine aynı şekilde çözümleyebiliriz. Kızların çeyizlerine konulması geleneğinin içinde de yine bereket-doğurganlık niyeti barındığı, dolayısıyla, Şahmaran la birlikte ana tanrıça inancının hala halkımızda yaşadığıyla ilişkilendirebiliriz (Birsel Çağlar Abiha, Geleneksel halk sanatında Şahmaran motifleri ve bu motiflerin dili, Folklor/Edebiyat dergisi, c.22,sayı 88,2016/4).

Boynuzlar

Antik kültüre ait sanat eserlerinde boynuzlu yılan çok karşımıza çıkar. Bir elinde ve boynunda gerdanlık, diğer elindeyse Boynuzlu Yılan figürü bulunan tanrı heykelleri, kabartmaları ve resimleri bulunmuştur. Özellikle çatallı boynuzlar bereketin ve gücün kat katına artmasını simgelemiştir ve ırmak tanrıları, dere tanrıçaları ellerinde görülür. Roma çağına ait figürlerde (örneğin Danimarka’da bulunan İ.Ö.1 yy ait bir legede) gerdanlık hazine, kudret  anlamına geliyorsa, onun genellikle sol elinde tuttuğu hizmetçisi: Boynuzlu Yılan, düşsel alemin efendisi de olmanın sembolüdür, çünkü gaiple,karmaşık ve dünyevi akla sığmaz boyutlarla ilgili başka bir gücün anlamını vermektedir.

Ön ayakları olan boynuzlu yılan, Ortadoğu’da bulunan hafif zehirli yılan türü: Cerastescerastes’tir ve bu simgeyle aynı anda büyüye gönderme yapılmaktadır.Neo-Asur sanatında mühür süslemelerinde de boynuzlu yılan sıklıkla rastlanmaktadır (Black-Green, 2003:235-236).

Koç boynuzu ve salyangoz iç içe girmiş spiral formu nedeniyle Aztek kültüründe, Galya paralarında görülmekle birlikte doğurganlık-yaratıcılık simgesi olarak görülmektedir.

Türk Mitolojisinde de boynuz, egemenlik ve güç sembolü olarak önemli semboldür. Araştırmacılar, eski Türk kültüründe, boynuzlu ecdadın büyük röl tuttuğunu vurgulamıştır. Umay, Ana, Ak Ana, Kızağan tanrı, Dağ ruhu, Erlik, Jalmauz vs gibi mitolojik varlıkları boynuzlu olarak tanımlanması Türk Mitolojik sisteminde sürekli olarak karşımıza çıkmaktadır. Altay şaman metinlerinde, Dağ ruhu üç boynuzludur, İran’ın fars bölgesindeki Türk asilli Kaşkay’ların geleneğinde, yağmur yağdıracağına inanılan Kosa gelinini süslerken başına iki boynuz takarlar.  Birçok Türkistan ve Altay şamanı da boynuzlu resmedilir. Şaman davulunda boynuzlu insanlar çizilir. ‘Boynuzlu şamanlar’ hem göksel hem yersel ruhlarla bağlantı kurabilirler ve dolayısıyla bunların tekiyle bağlanabilenlerden daha güçlüler. Bu ayrı bir yazıya yetecek konudur, bu yazımızda Şahmaran’la, ay ve yılan sembolüyle bağlantılı olan kısmı, geleneksel kültürde Şahmaran’ın da boynuzlu tasvir edilmesidir. Boynuzlu yılan işaretini daha yukarıda incelemiştik, eski Şamanik inançlarda da çok sık kullanılan motif olduğu da ortadır.  Türk Mitolojisinde Ana tanrıçaların da boynuzlu tasvir edilmesi çokça efsane, inanış, çizim, heykel, yazılı ve sözel metinlerden anlaşılıyor. Şahmaran motiflerinde tacının iki yanından spiral gibi eğilmiş boynuzların bir de süslenmesi geleneği vardır bu da bolluk, bereket, boynuzun kendi ise yaratılış-doğurganlık anlamına gelmektedir işaret sisteminde. Yine karşımıza Şahmaran sembolünün bir tanrıçalık, hem de bereket, koruma, doğurganlıkla ilgili tanrıça olması konusuna ima ediyor. Boynuzların süslenmesi ve antik kültürde karşıma çıktığı gibi, gerdanlığın da özellikle vurgulanarak tasvir edilmesi, eski geleneklere göre ardılı nitelikte olduğuna da işaret etmektedir. Var olan gücün arttırılması, hazinelerin bollaşması, bereketin çoğalması anlamına gelmektedir.

Bunların dışında, inci, bitki-çiçek, altı tane ayağı gibi çokça başka sembollerin de tek Şahmaran figüründe bir araya getirerek, nesilden nesile aynı şekilde geçirilmesi de, ayrı ayrı incelemelere konu olabilir. Çünkü işaretleri okuma sanatı, kültürlerde sıklıkla tasvir edilen, binyıllar süresince aynı kalan anlamları bile unutulsa bile aktarıla gelen gelenekleri analiz etmekle de ilgilidir. Bu geleneklerin içlerinde barındırdığı gerçekler, insanın algılaya, his edebildiği anlamlar ve kavramlar, niyet ve arzuların sembolleri haline gelmiş ki, muhtemelen, gözlerimizin göremediği, dünyavi aklımızın özellikle bu modern günlerde son derece daraldığı çağda bile, bize kendini maddesel dünyada da göstermeye çalışan enerjilerin, tınların ve ruhların büründükleri şekillerdir. Bunları okumayı öğrenmek son derece önemli olduğunu vurgulamaya gerek var mı bilemem. Sonuçta, biz insanlar çeşitli milletlerden oluşan bir birimizin dillerimizi, yazımızı oluşturan harfleri öğrenmeye çalışıyoruz. İŞARETLER de, ruhlarımızın, bilinçaltımızın, kalbimizin birer yazıları, harfleri veya sözleriymiş gibi geliyor bana. Bazen ise tek sembolün kendisi bir nice kitap olacak kadar öyküler evrenidir…

Dr. Nodira İbrahim Güçsav

 

Exit mobile version