Hayat hakkında söyleyecek o kadar çok sözümüz var ki günün sonunda bütün kelimeler bittiğinde “eee sonra ne olacak” kapısına geliyoruz. Ölümden sonrasını düşünmeye ve dert etmeye başlıyoruz. O kadar karakterli, kişilik sahibi, iyiliksever, az günah işlemiş olan bizim tam tersimizi yaşamış olan ve hayatın tadını çıkarmış karakterlere bakıp kendimizi ödülsüz ve bir başına hissettiğimizde, vaad edilmiş cennetler icat ettik.
Cennetin hayali ile olmamız gereken biz olmadığımız gibi, oldukları gibi davrananları da bu hikayede kötü ve günahkar görmeyi ve onları hem bu dünyada cezalandırmayı hem de diğer tarafta ona cehennemler inşa etmeyi de kendimize vazife bildik.
Velhasıl, ne cenneti bekleyen iyiler ne de cehennemden korkmadan suç işleyen kötüler insanlık adına bir adım gelişme kaydetmeden ölüp gidiyor. Osho’ya biri soru sormuş, “ölümden sonra ne var” diye onun da cevabı “ölmeden önce ne yaptın” olmuş. Evet ölmeden önce ne yaptınız ölümden sonrasını düşünüp duruyor ve kendinizce olmuş ve olmamış diye insanları ve yaşamı karakterize ediyorsunuz.
Giydiğiniz kıyafetler, bindiğiniz arabalar, sürdüğünüz kokular, yaşadığınız semtler ile kendinize yüklediğiniz tüm değer olguları ne yazık ki öldüğünüzde sona erecek, bir şansınız var yaşarken değerli ve karakterli olduğunuzu fark edin. ve saltanatınıza şekil giydirmekten vazgeçip gerçekten değerli ve insan olduğunuzu kabul edip, yaşamınıza yeni bir yol çizin. Özgürlük yok, tutsaklıkta yok. Cennet ve cehennem, günah ve sevap senin özündeki izlerden başka bir şey değil. Maharet kürkte değil, kavukta değil maharet yürekte ve sevgiyle bakan gözlerde.
Ölüm mü? O insan doğdıuğu anda insan ile bir sözleşme yapmıştı ve kaçarı yok, ama iyilik ve sevgi sonsuza dek var olacak ve olmaya devam edecek. Bu yüzden sevgi ile büyüyün, her ne yapıyorsanız, ölümden önceki son virajınız gibi düşünerek öyle dokunun hayata…