Her şey, kendisinden daha büyük bir şeyde yüzer.
Rüyalar, hakikat denizinin kıyıya vuran dalgalarıdır.
Rüyada kaybolmak, çok gerçekmiş gibi duran, kurmaca hikâyeler ‘sahibi’ olmaktır.
İnsan aslında kendisinin hikâyesidir ve hikâyesinde hapistir.
Tekrar, rüya içinde rüya görmektir.
Ve insan çok zaman, kâbûsa dönüşmüş rüyalarından tekrarlarına sığınır.
Oysa bu düş evreninde, düşten kaçamazsın.
Sadece onu dönüştürürsün ve her durumda, kurmakta olduğun gibi de yaşarsın.
‘Hayatım’ dediğin şey de, bir kurmacadan ibarettir.
Kurmadan yaşayabilirsen bilmediğin gibi yaşarsın.
Bilmediği gibi yaşamak korkutur insanı ve insan zanlarına sığınır her korku anında.
Oysa bu başı sonu bilinemez sonsuzluğun orta yerinde, kimse cehaletinden kaçamaz.
O yüzden cahil, kıt ilmini süregiden bir zulme alet eder, her defasında.
Rüya fikirlerden beslenir.
Fikirler, uçucu zanlardan ibarettir.
Fikirler evrilir… Fikirler devrilir…
Onların da, uzun ömürlü ve kısa ömürlü olanları vardır.
Ölümsüz fikir diye bir şey ise zaten yoktur.
Her şey gibi gidenin yerine bir şekilde daha tazesi gelir.
Hayat hep yeni fikirlerle yenilenir.
Anlık fikirler ölür – ebedi hayat kalır.
Bu yüzden ölümlü fikirlerle insan olunamaz.
‘Hayatım’ dediğin şey, içinde gömülü zanlarının üzerine inşa ettiğin bir zulüm hikâyesinden ibarettir.
Hayatı hikâye etmeden yaşayabilirsen zararsız yaşarsın.
Hayatı hikâye etmeden yaşayabilirsen sevmenin özünü kavrarsın.
İnsanın içindeki tüm o gürültü, kalabalık ve diğerleri; hepsi de rüyanın saadetidir.
Rüya ise başka türlü bir saadettir.
O ki;
Sessizce sever bir rüyayı
Ve rüyada rastladıklarını
…
Koynunda rüyalar yüzer.