Sabah uyandım; pencereden giren güneş hüzmeleri dans ediyor duvarda… Kedi ayağımı yalıyor, uyandırmak için türlü şeyler deniyor… Kahvemi hazırlayıp, sabah rutinleri yerine getirdikten ve spordan sonra, yerde oturmuş; ötüşen kuşları dinliyorum, masmavi, berrak gökyüzüne ve güneşin yaydığı ışığa baktıkça içimde kabaran coşkulu sevinç, mutluluk ve şükretme isteği ile doluyorum…
Bu mucizevi anları çok sık yaşamayız; hep acele yaşadığımızdan, telaştan ve yorgunluktan… Mucize mi? Her şey ve herkes birer küçük mucize… Düşün ki sen, evrenin bir zerreciğisin, yıldız tozusun; aynı yapı taşlarından oluşuyorsunuz… Döngünün bir parçasısın; sürekli yok olup tekrar var oluyorsun ve bu sürerken, yaydığın enerji Evrendeki düzen için önemli…
Ne var ki duygusallığımızın bizi ittiği yanılsama ile, kendimizi onun dışında, benzersiz ve çok önemli olarak tutuyoruz… Oysa yaşamımız ve ölümümüz onunla bir bütünlük içinde…
Gözle göremediğin ama içine çektiğin hava, içtiğin su, seni ayakta tutmak için olağan üstü uyumla, canla başla çalışan hücrelerin, seni hayatta tutan içgüdülerin, örenme merakın, gözle göremediğin ama yaydığın frekans ve enerji akımı, duyguların (ki bunun daha sonra için birkaç düşüncem var), doğman, ölmen hepsi mucize…
Velhasıl Cancağızım, Her şey Küçük Mucizelerin birlikte dans etmesinden başka birşey değildir… Her yeni günün, yeniden başlamak için sana verilmiş bir mucize olarak düşün ve ayağa kalk… “İçimdeki Boşluk ve Ben” P.K