Öğrenerek büyüyen insanın bu yolculuktaki en temel aracı bedenidir. Öğrenmeyi deneyimleyen zihin ve onun bu deneyimlerini anlamlandırmasını sağlayan bedenin birlikteliği içinde insanın varoluş yolculuğu anlam bulur. Beden bizim dış dünyaya yansıyan en belirgin aracımızdır. Onun üzerine giydirdiğimiz kıyafetten, ayakkabıdan, saçların şeklinden değerli olabiliyoruz.
Beden bir sahip olma, satınalma ve satış metası gibidir insan hayatında. İşi bitince hurdalığa atılan eşyalara benzetebiliriz bedeni. Beden diğer yandan da sahip olmak istediğimiz her şeye erişmek için kullandığımız bir araçtır. El emeği ile çalışır, beyin ile düşünür, ayakları ile gider, gözleri ile görür, kulakları ile duyar, burnu ile nefes alır, dili ile tadar ve bütün bu eylemleri birleştirip, ortaya bir varlık çıkartır. Sahip olmak istediği şeyler için insan bedenini araç olarak kullanırken bazen bunun dozajını da kaçırıp onu bir seks makinesi haline de dönüştürebiliyor. Nihayetinde arzular ve hazlar önüne geçilemez bir devinim yaratıyor insanın zihninde.
Çoğu inanç ve düşünce sistemi insanı, “bilinç”, “beden”, “zihin”, “ruh” ve “ego” olarak tanımlar. Oysa insan görünürde sadece bütün bunların şekil bulduğu bir bedenden ibarettir. Egosunu da o bedenin çarkında üretir, ruhunu da o bedenin düzleminde yönetir.
Bir deli olarak kuyuya bir taş atıyorum. Bakalım kaç akıllı çıkartacak bunu…
İnsanlar, insanları yani kendisini bir bedene bürünmüş ruh olarak niteliyor. Ruhunu da bedeninde bulamadığı için ona farklı mekanlar ve yerler tasvir edip duruyor. Öğretilerin birçoğu insanın, fiziksel beden, enerji bedeni, eterik beden, astral beden, ruhsal beden ve ilahi bedenden oluştuğunu söylüyor. Ortalama da dinler de bu tanımlara yakın tabirler kullanmakta. Ruha erişmek için yani kendi öz benliğine ya da gerçekten oralarda bir yerlerde olan o ışığa varmak için, ibadet, dua, meditasyon, inziva ve bilumum teknik öğretiliyor. Amaç ruhun bilgeliğine erişmek…
Son dönemde zihnimi meşgul eden bir konu var. Büyük patlama örneğinden yola çıkarak ilerliyorum. Ruhlara bölünen büyük ruhun parçaları dünya üzerinde hayat buluyor. Bu hayat bulma yolculuğunda dünya üzerinde yaşayan ve 200 yıl önce (1800’lü yıllar) 970 milyon olan ruh sayısı, son 200 yılda 8 Milyara dayandı. Bir araştırma yaptım tahmini olarak bugüne kadar dünya üzerinde doğmuş olan insan sayısı 110 Milyar civarında… 110 Milyar ruh… Bu kadar ruhu nerede saklıyor bu evren denen sistem ve cennet ile cehennem varsa bu kadar ruhu nereye sığdıracaklar merak ediyorum. Gerçi konumuz bu değil konumuz, ruh ve beden birlikteliğinde kendimce saptadığım bir şey…
Haydi onu anlatmaya geçelim…
Ruh tek bir bedenle iletişim halinde değildir!!! Ruh, birden fazla belki de yüzlerce bedende kendisini deneyimliyor. Bu deneyimi dünyanın farklı coğrafyalarında yaşıyor olabilir. Herhangi bir yerde biriyle karşılaştığınızda o size çok tanıdık geliyorsa bu aynı ruhun izdüşümünde yaşadığınız için oluyordur. Ruh yüzlerce bedende deneyimlediği gerçeklikler ile kendisini tamamlıyor. Bir fabrikada çalışan binlerce işçinin bir arabayı üretmesi gibi. Bu kadar beden, bir ruhun kendini tamamlaması için mücadele veriyor. Hatırlanması gereken şey şu, sürekli olarak BİR’e ulaşıp onunla bütünleşmekten bahsediliyor ya… Belki de yüzlercemiz bir ruhu inşa ediyoruz ve inşa edilen o yüzlerce ruhta başka bir ruhu inşa ediyordur. Bir ruhun yüz binlerce yıldır tekâmül ettiği söyleniyor ama dinlere göre hareket edersek bu imkânsız çünkü Tevrat’taki tarihsel sıralamaya bakarsak, Adam’ın vücut bulması en fazla 15 bin yıllık bir tarihe denk geliyor. Acaba, bir ruh binlerce yılda değil de binlerce beden de kendisini deneyimliyor olabilir mi?
Bu bana çok mantıklı geldi. Ne dersiniz, tekil olarak bir ruhun tekamülü olmak yerine yüzlerce bedene bürünüp o ruhun tamamlanması için çalışıyor olabilir miyiz? Tarih sürekli varsayımlardan ve onları ispat etmek isteyen bilim insanlarının çalışmalarından bahseder.
Tarihe not düşmek istiyorum, tek bir ruha ait olan bir bedenin yolculuğunu yaşamıyoruz, tam tersine yüzlerce bedenin bir ruhu olgunlaştırması ve tamamlanması için çalışıyoruz. Ve iddia ediyorum bu bir varsayım değil, insan realitesinin de gerçekliğidir. Yani yüzlerce beden ve kimlik bir ruhu besliyorsa, o ruhun büyümesi ve kendisini ortaya koyması, beslendiği karakterlerin teslimiyeti ve saflığı ile ilintilidir.