Özgüven, aidiyet hissi, tehdit altında hissetmek, sinirli ve sürekli endişeli olmak ağacın köklerini çürüten en güçlü parazitlerdir. Bu parazitlerden kurtulmak ise güçlü bir içsel, ruhsal yapı ile alakalıdır. Güçlü travmaları, hepimiz farklı biçimlerde yaşamlarımızda tadıyoruz, bir tür sınavdan geçmek gibi. Ağaçları bilge kılan, sağlam yapıları, güçlü kökleri ve değişimlere direnç göstermemeleridir. Olduğu yerde sımsıkı kökleri, güçlü bedeni ve sağlıklı çiçekleri ile ağaçlar tıpkı yaşam modelimizin yansıması gibidir.
Ruhunuz güçlü ise aşamayacağınız engel, kuramayacağınız hayat yok gibidir. Reçete aslında gayet açıktır; Benliğine odaklan, kimliğini bul, kalbinin sesini dinle, zihnini eğit, doğaya dön, yeteneklerini cilala parlat, sev hem de koşulsuz, karşılık beklemeden…
Zemin çatır çatır sarsılırken, yaşama tutunma enerjimizi kaybediyoruz.
Yaşama bağlanmanın, doğaya dönmenin, tarım yapmanın, ağacı sevmenin, içimize özümüze dönme zamanını daha fazla geçirmeden uyanmak lazım kanımca. Doğaya yeniden uyumlanmak, metropollerden üzerimize çöken ağır, ışıklı sanal dünyadan, bol paranın ve sahtekarlığın, yalanın ve riyanın duygularından arınmak, simülasyonun farkına varıp, gerçek bağlarımıza, en derinimize dokunmak gerekecek. İyileşme kendimizde başlar ve halkalar halinde birbirine sıkıca kenetlenerek büyür. İlahi olanın gücünü unutmadan, ona saygı ve koşulsuz sevgi ile sarılmak.
Bir çoğumuza artık kök çakra kelimesi yabancı gelmiyor, hızla kendimizi iyileştirmenin geleneksel yöntemlerine dönmeye başladık. Tibet’in çanaklarını dinlemeye, yogi olmaya, astrolog olmaya, meditasyon yapmaya başladık. Tüm dünyanın geleneksel iyileştirme yöntemlerini içimize sokmaya çalıştık, dil, din, ırk ayırmadan, yeniden insan olmaya dönüşmeye başladık. İçimizdeki derin sarılma duygusuna hasret kaldık, ev kiraları, mutfak masrafları arasına sıkışıp kaldık. Sürekli tehdit altında kaldık; yaşam tehdidi. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de COVİD tehdidi alıyoruz. Güçlenme zamanı.
Kendini tehdit altında hissetmek kök çakraya derinden çatlatan en büyük olumsuz duygu halidir. Hadi birazda çocukluk yıllarında aldığımız tehditlere de bir bakalım ;
Daha minicik bir çocukken hepimizin aldığı bu yaşamsal tehditler öz güveni sarsar. Yemeğini yemezsen büyüyemezsin cümlesini duyan birçok danışanımın ortak sorunu Yeme Bozukluğu desem size.
Uyumazsan cüce kalırsın, çalışmazsan aç kalırsın gibi bir yığın tehditkar cümle. Bir çoğumuz bu kayıtlı Anne bilgisini istemsizce tekrarlayıp dururuz çocuklarımıza. Farkındalıklı bir ebeveyn olmak şüphesiz ki daha kolaylaştıracaktır her şeyi. Kendimizi ebeveyn olmaya hazırlamak, bilinçli, mış gibi yapmadan.
Kök çakranın fiziksel bedendeki frekansının dengeli olduğu zaman 0/7 yaş aralığıdır. Yani bu yaş aralığında kişinin kök çakrası dengelenir. Bu dengeyi bozacak travmalar ise derin hasarlar bırakarak ilerleyen yaşlara sorunlar doğurur. Anne baba boşanmaları, şiddetli kazalar, olaylar ve durumlar kökleri derinden sarsar ve iyileştirilmezse hasarlar bırakarak ilerler. Ergenlikte bir atom bombası kadar tehlikeli olabilir, tehlike büyürse ruhsal, zihinsel ya da bedensel bir hastalık doğurur. Tüm bu yaşamsal tehditlerin altından ancak güçlü pozitif titreşimlerimiz ile çıkabiliriz, ‘Olumsuz enerjilerin nedeni, olumlu olanı doğurmak İçin gelir. ’ demiş büyük usta Paracelsus.
Tamir zamanı, kendimizi onarmak, zihnimizi, ruhumuzu, kalbimizi onarmak, kendi geçmişimize kendi şifamızı aktarmaya başlamak. Çiçekler önermeden elbette bitmez bu yazı. Bol karanfil, tarçın, kekik, muskat, kakule, zencefil tüketmek güçlü bir Kök Çakra enerjisi doğuracaktır, unutmayalım ki güçlü bir bağışıklık sistemi sadece bedensel manada değil, ruhsal anlamda da önemli bir mevzu. Kök Çakra bol bol toprakta, ormanda, doğada yürümek demek, bol köklü sebzeler ve meyveler tüketmek, kırmızı bir vazo, obje ile titreşimi aktive etmek, kök temelli bitki preparatları ile çaylar içmek, ısınmak, üşütmemek, egzersiz ya da yoga, Tai Chi gibi yüksek benlik çalışmaları yapmak. Düzenli, istikrarlı, maymun iştahlı olmadan, sebatla.
Köklerimize sahip çıkabilmemiz dileğimle. . .