Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Yazmak aslında SUSMAKtır

Pazar’ı Pazartesi’ye bağlayan bir gecenin içinde Mehmet ERDEM’den “Hep sonradan gelir aklım başıma” parçası çalıyor. Hayatın bütün dinamiklerinin altına dinamit lokumu koyup, bütün tümceleri patlatarak, insan ömrünün arayışlarını öbekleşmiş zarflar misali dilimlere ayırmak suretiyle bir anlam kargaşasına girmek istedim…

Yazı nedir? Neden yazmak ister insan? Sanırım, bozulan düzeni düzeltmek isteyenler için devrimin bir aracıdır yazı. Slogan üretmek, manifesto yazmak, örgütlenmek ve örgütlemek için kullanılan bir araç olur solcunun elinde.

Bazen de insanların yüreğini secdeye getirmek isteyen, sisteme başkaldıran hallerini rükuya eğen, tam teslim olan ve cennet ile cehennemi ayırıp, arafta şeytana teslim olacakları kurtaran, ilahi metinler haline dönüyor yazı, bir inanç önderinin dilinde.

Bilim insanları için, dünyayı ve insanları kurtarmak için ortaya atılan fikirlerin formüle edilmesi ile yan yana gelen kelimelerin, nükleer bir bomba olup Nagazaki de çocuk düşlerinin katledildiği atom parçacığı haline de gelebiliyor yazı…

Yazmak, sanırım en çok aşka yakışıyor.Ve sevgiye yakışıyor. Bir annenin ya da babanın, kendi çocuğu ile düşlerini anlattığı yerde anlam buluyor yazı. Bir çocuğun henüz harfleri bir araya getirmeyi öğrendiğinde “Seni seviyorum” diyebilmesindeki kudretli ilaçtır kimi zaman yazı…

Eski zamanları günümüze taşıyan tozlu raflarda yaşayan bilgidir yazı aynı zamanda. Orada kimin kimi öldürdüğünü, hangi komutanın zafer kazandığını, hangi komutanın öldüğünü hatırladığımız bir zaman izdüşümüdür yazı. Ama yazı tüm o savaşlarda, hangi amaç için öldüğünü bilmeyen ve isimleri tarihin hiçbir yerinde geçmeyen milyarlarca adamın, kadının, çocuğun ve hayvanların kanlarıyla mürekkep olup tüm yaşamın yüklemi olduğu ve öznelerini ortadan kaldırdığı edebi bir yok oluş halidir yazı…

Tüm yok oluşların ve ölümlerin besleyicisi olan siyasetçilerin ve din tacirlerinin en büyük silahıdır yazı. Onunla öyle oynarlar ki kendi elleri ile yazdıkları her bir sözü kutsallaştırıp kiminde anayasa kiminde din kitabı diyerek sokak ortasında insanları çarmıha gerdikleri, duvar diplerinde kurşuna dizdikleri, cadı avına çıkıp yakıp yok ettikleri bir cinayet aracıdır aynı zamanda yazı…

Yazmak çok tehlikeli bir oyundur hayat planında. Her kendini gerçek sanan kişisel gelişimcinin ortaya attığı olumlamalar ile kendisini olumlamaya çalışan insanın kaybolup, diğerleşip, sadece cümlelerde edat (tek başlarına bir anlam taşımayan, fakat cümle içinde anlam kazanan) haline geldiği yaşamlarda oyunlar oynayan ve başkalarının cümleleri içinde anlam bulmaya çalışan sözcükler yığınıdır yazmak…

Eğitim sisteminin harflerin eğriliğine, çizgiler üzerinde duruşuna, iki harf arasındaki uzaklığı ölçerek değerlendirmelerde bulunduğu ve yedi yaşında yüzleştiğimiz, sanki kitap gibi yazabildiğimizde hayatın da tüm sırlarını çözebileceğimize inandığımız bir hizaya getirme hastalığıdır yazı…

Bakkalın veresiye defterine sürekli olarak fazla yazdığı, elimizdeki küçük defterle o büyük defterdeki rakamların bir türlü birbirine denk gelemediği ve ticaretin daha mahallede iken arsızlaştığı ve kapitalizm, emperyalizim ve onların coşkusuyla doğan sosyalizm ve komünizmin anlatıldığı fakat günün sonunda yine işçinin işçi kaldığı, ruhbanların ve askerin ve siyasetçilerin ve kalburun üstüne binenlerin kendi sistemini sürdürdüğü bir bilgi aktarımıdır yazı…

Yazı, kimine tanrıyı anlatabilmenin bir yoludur. Kimine göre yolu tarif edebilmenin. Hayatın yazı ile başladığına inananlar ile yazının aslında hayatı bitirdiğine inananların arasında kalan belirtili isim tamlamalarının bütünüdür aslında yazı. Süleyman’ın Mührü gibi vurulur zaman denilen takvim yapraklarının her birine. Kim en güçlüyse onun sesini gerçek kılar yazı, güçsüzlerin ise olumlamalarla umudunu besler ve belirtisiz isim tamlaması şeklinde bir geleceği vaad eder…

Yazmak, herkesin kendisini anlatmak istediği fakat anlatamadığı dostlarının yerine, kağıt üzerine, klavye tuşlarına basılarak elde edilen ve görünmeyen fakat bir yerlerde var olan ve yazanı anlayan insanların olduğu bir dünyaya kabul edildiği bir kimlik kartıdır… Yani şimdi bu yazıyı yazan ben ile beni anladığını sandığım bu yazıyı okuyan sen arasındaki bir bağdır aslında yazı…

Yazı sadece yazmak mıdır? Aslında değil, okula yazılmak var, kıza ya da çocuğa yazılmak var, hayata yazılmak var. Okula yazıldığında meslek sahibi olursun, kıza/çocuğa yazıldığında muhtemelen sevgili olursun, hayata yazıldığında mavi/pembe kimlikli bir insan olursun. Yazmak bu ya doğduğun andan ölene kadar geçen süreyi de sana hatırlatan rakamlar kümesini de barındırır içinde. Doğumu 13.08.1971 ölümü ∞

Yazmak mı?

Bence yaşamak ile eşdeğer bir yürek kusması sadece!!! İnsanı diğer varlıklardan ayıran tek şeydir yazmak. Yaşadıklarını dile getiremeyip söze dökmek, sevdiği kişiye karşı dile gelemediklerini mektuplara dökmektir.

Yazmak, öyle hafife alınacak bir eylem değildir. Kimi zaman dünyayı değiştiren antlaşmalar kimi zaman da ülkeleri ortadan kaldıran maddeler olup çıkar karşımıza…

Ve yazmak

Yeni doğan bir çocuğa verilecek ismi tarihe altın harflerle kazımaktır. Onunla büyüyüp ifade edilecek olan sevgileri dile getirmektir yazmak. Barışa seslenmektir, umuda dile gelmektir, doğru bildiğin şeyi bağırmaktır yazmak ve aslında yazmak, kendine ve hayata karşı SUSMAK/tır…

Yazmak aslında SUSMAKtır… Duyabilene…

Exit mobile version