Kişi dışarıdaki hayatına belli ölçülerde hükmedebilir. Belli ölçülerde çünkü tüm koşulları oluşturmak bizim elimizde değildir. Üst güç (doğanın gücü) tarafından bize verilen koşullar çerçevesinde elimizden geleni yapmaktır bize düşen. Hayatımızı şekillendirmemiz bize sunulan bu çerçeve ile sınırlıdır. Koşulları bizim üstümüzde bir gücün oluşturduğu inkâr edilemez bir şeydir. Doğanın düzenine baktığımızda bunu yaşamımızın her yerinde görürüz. En basit örneği, hangi ailede, ne zaman ve nerede doğacağımız bizim kontrolümüz altında bile değildir, mevsimleri değiştiremeyiz, bir gün aniden işe giderken arabamızın önüne biri atlasa ve ölse, bu da bizim elimizde değil (tabii ki belli ölçülerde, eğer bunun için davetiye çıkarmadıysak) veya en yakınlarımızın ölümü ve buna bağlı olarak yaşamımızdaki belki birçok şeyin ve kendimizin zorunlu değişimi vs.
Akıllı bir insan elinden gelen her şeyi yaptıktan sonra gücünün sınırlarının daha ötesine gitmediği bir durumda mevcut şartlara boyun eğendir, kendinden daha üst bir gücün planına boyun eğebilendir. Bu O’na güvenmeyi, O’nun yüceliğini ve planlarını kabullenmeyi ve kendini O’na teslim edebilmeyi gerektirir. Bunu yapabilen kişi mutludur. Öte yandan, ego denilen şey en son bir an veya çaba bile bırakmamacasına her şeyi yok eder. Kişi bütün hikmet kendinde zanneder, tüm koşulları, şartları, başka kişileri kendi kontrol etmek ister. Kendinden üst bir gücün varlığını unutturur kişiye, her şeyi yönetebilecek kudrette olduğunu zanneder ve başardığı her şeyin kendi başarısı olduğunu düşünür. Büyüdükçe küçülür. Sonunda kendine mutsuzluğu ve umutsuzluğu getirir. Kazandığı hiçbir zaferin ona mutluluk getirmeyeceğini çok sonra fark edecektir. Yediği onca şeyden sonra hala midesini ve hazzını bomboş hisseden obezite hastaları gibi.
Bilge bir kişi mutluluğun kişinin içinde olduğunu bilir ve mutluluğu dışarıda değil, kendinde arar. Daha kendini bilmese bile, aradıkça zamanla kendini de başkalarında bulur. Ve şu anlayışa gelir, başkalarında gördüğüm tüm eksiklikler ve hatalar aslında bende de var. Aynı zamanda kendimde gördüğüm tüm yücelikler ve güzellikler de başkalarındadır. Buradan kendisinin dışında gördüğü her şeyin aslında içinde olduğu ve her şeyin aslında bir olduğu anlayışına varır.
Ego kişiye kesinlikle bunu göstermek istemez. Kendisi en iyidir, tüm başarılar ve erdemlikler kendindedir. Tüm doğrular kendinde, tüm hatalar da başkalarındadır. Bu şekilde büyüdüğünü zannettirir sana. Halbuki kendinde olan tüm eksiklikleri görebilmek büyütür adamı. Başkalarının güzelliklerini ve erdemlerini görebilmek de büyütür adamı, çünkü bilir ki onlardaki aynı zamanda kendindedir.
Tüm çirkinlikleri ve güzellikleri içinde barındırdığını, tüm dünyayı ve doğayı içinde barındırdığını bilen adama ne mutlu. Doğanın kanunlarını idrak etmiş kişi tüm sistemi görmeye başlar ve kendini de, doğanın bir parçası olarak, ekip biçeceği bir tarla haline dönüştürür. Ekmek ve işlemek istediği tüm güzellikleri alır, istemediği tüm gereksiz otları da söküp atar ve yerine meyveler ve çiçekler eker. Her şeyi içinde görebilen kişinin ekip biçeceği tarlası ufak bir alan olmaktan çıkar ve kendinden kocaman, güzel bir dünya yapar. Böylece içinde yaşamaya değer bir dünya yaratmış olur. İnsanlar dünyayı güzelleştirmek istiyorlar fakat değişimi hep dışarıda yapmaya çalışıyorlar. Her bir insan kendi dünyasını verimli bir toprağa dönüştürseydi, her birimizin dünyası ve bir bütün olarak tümümüzün Dünyası bugün çok daha farklı olurdu.