“Kardeşim sen düşünceden ibaretsin. Geriye kalan et ve kemiksin. Gül düşünür gülistan olursun, Diken düşünür dikenlik olursun.” Mevlana
Düşünmek, sadece bir beyin faaliyeti değil; aynı zamanda insanın öz iletişimidir ve canlılar arasındaki en büyük farkı… Peki, insanın en büyük farkı olan düşünmek eylemi ve düşüncelerin niteliği aynı zamanda hayatını yönlendirebilir mi?
Bir insanın günde ortalama 3.000 tane düşünce geçer kafasından. Bunların yüzde %68’si negatif düşünce üstelik. Bu oran, karamsar ve depresyonda olan insanlar için %90’a kadar ulaşabilmekte. İntihar düşüncesi olan bir insanın ise, neredeyse hiç pozitif düşüncesi olmamaktadır.
Nicola Tesla “Evrenin sırlarını öğrenmek isterseniz her şeyi; enerji, frekans ve titreşim olarak düşünün.” Demiştir. Çünkü tüm evren tam da Tesla’nın ifade etmiş olduğu gibi enerji ve titreşimlere göre çalışır. Ve siz nasıl bir etki yaratırsanız ona göre tepki görürsünüz. Kısacası ne ekerseniz onu biçersiniz. Mesela “Başıma hep bir aksilik geliyor, her işim ters gidiyor.” demek bir çözüm olmadığı gibi daha fazla aksiliği çekmenize de neden olabilir. Aksiliklerin sizi neden bulduğu konusu üzerinde çalışılıp, çözümlenmedikçe de bu böyle kısır döngü gibi devam edecektir. Belki de bu durum sizi öfkeli bir insan bile yapacak hatta en sonunda da hasta edecektir.
Evrendeki her şeyin titreşimlerden oluştuğunu biliyoruz. Fakat biz bu titreşimlerden bazılarını algılayabiliyoruz. Örneğin; köpeklerin duyduğu ses frekansları ile bizimkiler farklıdır. Onlar bizim duymadığımız sesleri duyabilirler. Bu sebeple depremleri hissedebiliyorlar. Hatta ruhları görebilmeleri ya da kedilerin ağrı çeken bir insanın ağrısının olduğu bölümü algılayıp, gidip o bölgeye oturması da bu sebeptendir. Ama bu demek değildir ki bütün insanlar bu titreşimleri algılayamaz. İstisnalar olabilir. Psişik insanlar ya da ruhsal şifacılar bunlardan biridir. Normal bir insana nazaran daha fazla titreşimi hissedebilir, görebilir ya da algılayabilirler. Ruhsal şifacıların sağlıklı olmayan doku ve organlardan yayılan titreşimleri yani hastalıkların sebebi olan enerji dalgalarını algılayıp, insanların iyileşmesine aracılık edebilirler ve bu kişilerin titreşim düzeyleri saniyede 500 titreşimdir.
İnsanların, müziğin, jeolojik olayların, düşüncelerin vb… Kısacası her şeyin titreşimi olduğu gibi duygularımızın da vardır. Örneğin; Sevgi, öfke, sevinç, üzüntü vb… Bu duygular da belli bir titreşime sahiptir. Aynı şekilde tüm vücudumuzun da titreşimlerden etkilenen ve aynı zamanda etkileyen bir sistem olduğunu düşünürsek düşük frekansla titreşen düşüncelerin vücudumuzu olumsuz yönde etkilemesi kaçınılmaz olacaktır. Gerek kendi duygularımız gerekse bir başkasının duyguları da bizi etkileyebilir.
Neyi düşünürsek oyuz. Dünyamızı düşüncelerimizle yaratırız. Buddha
Hz. İsa boşuna “Düşüncelerinizden de sorumlusunuz.” Dememiştir. Çünkü bu sorumluluk gerek kendimize gerek bir başkasına karşıdır. Aslında en önemlisi kendimize karşı olandır. Sürekli “Ben hastayım, kesin büyük bir hastalığım var.” diyen birini düşünün bir süre sonra bu düşüncesiyle hasta olmasa bile, kendini hasta edecektir. Bedenin de düşüncelerimize duyarlı olarak tasarlandığını düşünürsek; biz bu şekilde negatif düşündükçe, bedenimiz de otomatik olarak bu duruma karşılık verecektir. Moraliniz bozuk olduğunda, yemek yemek istememenizin sebebini hiç düşündünüz mü? Ya da biri ile kavga ettiğinizde gözünüzün en sevdiğiniz programı ya da kitabı bile görmemesinin sebebi? Bunlar tamamen bedeninizin, ruhsal durumunuza verdiği tepkidir.
Peki olumsuz düşünceye sahip ve rahatsız olan bir kişiye, olumlama vermek ya da onu pozitif düşünmeye zorlamak doğru mudur?
Pek sık karşılaştığım durumlardan biri de olumlama cümleleri olayı… Olumlamalar, özellikle Reiki ile uğraşan şifacıların, danışanlarının rahatsızlıklarına karşı verdikleri iyileştirme cümleleridir. Fakat mesele bu cümleleri söylemek değildir. Elbette ki bu cümleleri söylemek pozitif anlamda etki edecektir fakat eğer o kişi olumsuz düşünce kalıbına sahip ya da travmatik deneyim yaşamışsa olumlama vermek ya da pozitif düşün demek; elbette ki işe yaramayacaktır. Bu sürekli kanayan yarayı temizleyip tekrar kapamak fakat dikiş atmamak gibidir. O an kan durabilir ama ufacık bir çarpma ile yine kanayacaktır. Bu yüzden siz ne kadar olumlama verseniz de o negatif düşünceyi yaratan etkeni ortadan kaldırmadıkça; o kişi onu inanarak söylemeyecek ve dolayısıyla iyileşemeyecektir. Çünkü kişinin karamsar olması da bir enerji blokajıdır. Bir kişi durup dururken elbette ki olumsuz düşünce kalıplarına saplanmaz. Mesela sürekli “Ben çirkinim.” diyen birinin elbette ki bu düşüncesinin oluşmasının altında bir sebep vardır. Siz o sebebi bulup düzeltmedikçe istediğiniz kadar ona “Sen güzelsin.” Deyin, yine de o düşünce kalıbı içten içe onu kemirecektir. Uzun lafın kısası düşüncelerimiz, duygularımıza dönüşür. Oradan da tüm hayatımızı etkiler. Burada önemli olan düşüncelerimizi iyileştirmektir. Bunun da yolu, olumsuz düşünce kalıplarımızı bulup; ona sebep olan ana sebebi ortadan kaldırmaktır. Ve inanın zor gibi gözükse de aslında kolaydır. Çünkü olumsuz bir tane düşüncemiz bile değişse; hayatımız değişir.