Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Alan’dan Yayınlar

Alan dedikçe birçok anlam gelebilir akla. Bir düşünelim. Hımmm … ‘almak’ kökünden dolayı bir anlamı. Coğrafik-mekansal anlamı. Ve ‘şu’nun alanı ‘bu’nun alanı.

Ama ALAN dedikçe ise bu Tın’ların yaşadığı evet yaşadığı hem de vazifeleri’ni gerçekleştirdiği boyut demektir.

Fiziksel boyut bizim bedenlerimizin olanaklarının bir kısmı – evet BİR KISMI – ile var olduğumuz boyuttur. Bizim aynanın aynadaki aksimizin sayısız aynalardaki yansımalarına göre bir takım bireysel-kişisel ve toplumsal kavramlar üreterek ve onları sürekli yenilemeye düzeltmeye çalışarak yaşadığımız- kısmımızla var olduğumuz.

Başka zamanı başka mekanı başka renkleri başka sözleri ve en kötü olanı başka kuralları olandır fiziksel boyut. Zamanda mekanda hem de renk ve sözlerde hiçbir kabahat olmayabilir. Kabahat kurallardadır. Ruhlarımızın kurallarını yansıtmaz çünkü. Ruhlarımızın ihtiyaçlarına ters düşebilir.

Gelişim hem bedensel hem toplumsal hem ve en esas olan: ruhsal-akli gelişmeyle oluşan bir OLUŞUMDUR çünkü. Bedensel gelişim hakkında bazı şeyleri biliriz ve bildiklerimizin çoğu doğrudur. Doğru beslenme temiz hava fiziksel hareketlilik bedensel temizlik güzel uyku kıvamındakiler vs.

Toplumsal gelişim bireysel ve ailemizle ortak bir platformda kişisel özgürlüğünü ve aile huzurunun sağlandığı koşullarda yaşanmasını sağlayan ahlaki, ekonomik ve hukuki kuralların işlevsel olmasını gerektiren taleplerin karşılanmasıyla oluşur.

Ruhsal gelişim ise bunların hepsine bağlı olan ve aynı anda olmayan ama O olmadığı takdirde yukarıdakilerin hiç birinin tam olamayacağı bir ALAN’da sürer. Gariptir ki bazen bedensel ve toplumsal olarak mutlu olmadığımızı sandığımız durumlarda da geliştirebilir kendini. Bu da ‘acısız ruhsal gelişemeyiz’ gibi bir tanımı da çıkarıyor ortaya. Hani dedik ye bağlı olan ve olmayan diye. Bu durum ruhun maddeye tamamen bağımlı olmadığından dolayı da çıkıyor ortaya. Bağımlı olduğu noktalarda bile Ruh’un özel güçleri ve yöntemleri vardır Yoluna devam etmek için. Çünkü o hayalle düşle düşünce ve fikirlerle DE beslenebiliyor. ‘DE’ dedik çünkü sadece bunlar olsa yeterli değil. Modern hayatımız bize çok şey verdi ama bazı şeylerden alıkoydu.

Gerçi modern olmadan önce de toplumsal eşitsizlik yüzünden sağlıklı bedensel ve sağlıklı toplumsal denklemlerde ruhsallığımızı harmoni içinde takip edebiliyorduk diye bir şey yoktu. Hatta aslında şimdi çok daha iyi durumdayız sırf temel ihtiyaçlar teminatı anlamında. Ama toplumsal eşitsizlik aynı şekilde hala dünyada hüküm sürüyor. Farklar eskisinden daha belirginleşmiş-kutuplaşmış durumda. Evet Fransa’ya köle olarak getirilen babanın torunun torunları şimdi Paris Tren Garı-Louvre Müzesi hattındaki otobüs şoförlüğünü yapıyor olabilir. Evet onun iki çocuğu ikinci el tablet-laptop ve renkli televizyon izleyebilir. Afrika’daki bazı çocuklara göre daha iyi beslenebiliyordur (en azında açlıktan karnı şişerek ölmüyor).

Hatta gettodan çıkıp ve hatta artık Arap mahallesindeki gecekondulardan da çıkıp biraz kenarda da olsa yine de döküntü olmayan bir apartmanın bodrum katında yaşıyor olabilir.

Köle de değildir artık resmi anlamda.

Ama Dünyadaki milyonlarca başka modern köleler gibi kısıtlı – neredeyse temel ihtiyaçlar denilebilinecek koşullar: ‘elektrikli gazlı içme ve yıkanma suyu ve kanalizasyonu olan’  bir yaşam alanı hem de bazı eğlenme eğitim hukuki vs ‘eklemeleri’ olan bir varoluş için parasal karşılığını ödemesi lazım olan durumdayken işte bu durumun köleliğindeki bir ‘modern insandır’. Paris’ten başladığımıza şaşırmayın. Türkiye’yi zaten gözlemleyebilirsiniz aynı acıdan. Fakat Avrupa yani Paris İtalya Almanya ve hatta ‘özgürlüğün yurdu’ denilen Amerika’da bile durumlar-kurallar neredeyse aynıdır.

Globalleşmeden dolayı bu durum tüm milletleri tüm coğrafyaları tüm köy kasaba şehirleri ele geçirmiş halde. Aborijenler hariç diyeceğim ama onlar da çoktan tehlike altındalar ve hatta tahrip de edildiler(turistler ve belgesel çekimcilerinin karşısında anca geleneksel ayinlerini gerçekleştirir hale geldiler birkaç dolar karşılığında ve özgünlüğü saydığımız değerleri o birkaç dolarla değerlendirirler dolayısıyla).

Ruhsal ALAN da durum nedir peki?

Oradan TV haberler programları ve ya gazetede ayrı bölümlerde ve ya oradan özel radyo frekanslarından reportajları takip edebiliyor muyuz neler oluyormuş oralarda diye?

Futurist hayallerimden biri budur benim gelecekteki Dünya hayatıyla ilgili ama şu anda böyle bir lüksümüz yok. (Bir düşünsene: TV kumandasında ‘Ruhsal Alan haberleri’ kanalına getiriyorsun ve düğmeye basıyorsun. Ve izlemeye başlıyorsun: ‘Bugün Dünya gezegenimizde 2560 kişinin kök çakrası açıldı. 378 tanesi daha ileri gidemedi ama kalanlarının arasında timüs çakrasına kadar gidenler oldu ve Ustalarımız tarafınca en azında 29 tanesinin taç çakrasına kadar gideceği tahmin ediliyor vs). Koronavirüs haberleri dinliyoruz ya şimdi. Hayal edin ki aynı tarzda bu çeşit haberler dinliyoruz J.)

Fakat yine de eskiden de şimdi de bazı Yolları vardı o ALANa bağlanmanın onunla iletişimde olmanın. (Onlar eski Dilde çok anlatıldı. Yeni Dilde de anlatacağız. Anlatılanın özelliği zaten var oluşunda değildir. Her sefer anlatıldığında nasıl anlaşıldığındadır.) Şimdi daha çok vardır network nedeniyle. Ama yine de bunlar değil esas İletişim kaynağımız.

Bilinçaltı alanımızla bağlantılı halde çalışan Tınlar alemi ne kadar çok insanda enerjisel merkezleri işlevsel hale geldiyse onların da beraberliğinde Yayın yapıyor. Dünya elektro-manyetik hatları ve etherik kanalları bizim yapay yolla yarattığımız teknolojilere göre kıyaslanamayacak derecede yüksek hızla çalışmaktadır. Ve üstelik çoktan (hem de çok eskilerden beri) kendine özgü bir düzenle çalışıyor. Fakat her zaman her kese açık değil. Bazı dönemler bazılarımıza açık bazılarımıza kapalı. Bazen çoğumuza açık oluyor. O zamanlara dikkat edin. Vasat saatler oluyor. O dakika ve saatleri izleyin. Siz orada siz-yetişkin değil siz-çocuk olarak var olabilirsiniz. Siz-çocuklardan oluşan çoğunluğun birleşerek siz-ustalar olduğunuz halde biriktiğiniz barajlar vardır. ‘Yukarıya geç! Geç-geç-geçiver sen de’ diyen varlıklar: geçitlerin en zor noktalarında durur ve el atıverirler ilerlemeye…

Dilekçeler alınır. Niyetler-arzular-projeler. Altında ışık-çocuklarınızın imzasıyla: fatoş serkuj hamiş minnoş memo… gibi. Dışarıdaki Büyük-Sizlerin haberi ya olur ya olmaz. Ama son dönemlerde İçerideki Çocuk-Sizlerle beraber olan Yetişkin-sizler de çoğalmakta. Perdeyi yırtanlar var çünkü. Kendileri de parça parça olurçasına yırtarlar onu. Bağıra çağıra – doğururcasına YENİ’yi.  Olsun. Zaten olacak. YENİ önlenemez.

Her dönemin getirdiği-ulaştırdığı Yeniler oldu.

Bu sefer başkadır.

Exit mobile version