Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Sallanan Kılıcın Ateşi ya da Erickson Hipnozu

Hayal kurmak, çok yönlü algılamaktan ötürü düşünsel kavrayışlarınızda bütünlüğü yakalamak, ilham, ekstaz, yüksek duygular içinde kendinden geçmek, trans hallerine kadar uzanır boyutları. Ama bununla beraber çoğunda bir algı sistemine geçtiğinizde öbürünü yitirmek, kopmak gibi etkilerle ortaya çıkar.

Bu hallerin şöyle türü de var ki, o daha çok dikkatimi çekmiştir hep hayatım boyunca: Her iki boyutun: uzay-zaman ve zaman –uzay gerçekliğinde aynı anda olmak durumu da kesinlikle vardır ve izlerini çokça inançsal sistemlerde, sanatta bulabiliriz.

Trans, ekstaz sözlerini duymuşunuz ya da okumuşunuzdur, belki de yaşamışınızdır, bazı inanlarda anlamda bu belli ritimdeki müzik (şamanlarda davul, bazı Aborjinlerde tamtam, bazı inançlarda ritmik tekrarlanan sözcükler, şarkılar, ilahiler, zikir çekmek) ve bazı durumlarda belli bitkisel sıvılar (DMT, mantar… vs) ile ortaya bilinçli şekilde oluşturulan özel hallerdir. Druidler ise ‘majik uyku’ demişler ona… Sanatta ‘İlham halinin doruğu’ gibi ortaya çıkabilir.

Trans ya da ekstaz- ruhani sarhoşluk olarak tanımlanabilir, Us’un transandantal (üst boyutlara ait) ölçüdeki deneyimi ya da durumudur.
yüzyıllıkta Amerikan Psikiyatrist Milton Erickson adıyla ‘Erickson Hipnozu’ adı verilen bir başka türlü trans hali, şuurun bütünlüğünü yitirmemiş durumdayken tamamen kendinden geçecek kadar bir duruma ya da konuya vermektir. Paganini, Shalyapin, Mihail Chehov, Enriko Kruzo, Jimi Hendkriks, Jenis Jekson vs. bunu yapabiliyorlardı mesela.

Doğaüstü algıları olan insanlar (ekstrasenslerde, medyumlarda mesela Beatris Bich’in anlattığı gibi hem fiziksel olarak bulunduğu ortamın algısını koruyarak hem başka bir boyutun hükmü ve algısında aynı anda olmak hadisesi olarak tanımlanır bu durum.

Aynı anda iki dünyada, iki türlü boyutta da olma durumu kabalada ‘sallanan kılıcın ateşi’ deniliyor, keskin tarafın arka tarafla birleştiği durumla sembolize ediliyor. Ruhun bedenden ayrılıp, özgürcesine kendini coşkuya atması, şuurun ise her zamankinden daha çok ve net ‘görmesi ya da duyması’ gibi özellikler görülür. Bu başka bir illüzyonlar boyutuna geçmek mi, ya da gerçekten var olan yaşam seviyelerindeki realitede olup, ‘normal zihne’ geri dönmek mi – tartışılan konudur. Ama şu ret edilemez ki, insaniyet tarihinde, kültüründe, yaşamda her zaman yeri olmuştur. Aynı şekilde, kendini bir amaca tutkuyla veren insanlarda da görülür. Muhtemelen, tüm büyük keşiflerin, bulguların, büyük sanat eserlerinin yaratılışında vs. farklı bir dürtüler, esintiler, bilinçaltının sürekli aynı amaca yönlendirilmesi yüzünden her zaman bir nevi ‘olağanüstülük’ özelliğini taşıyan hikayeleri vardır. Tüm başarı öyküleri de tutkudan başlanır…

Us’un (şuurun) virtual pozisyonu diye adlandırılan bu durumu çok güçlü iradeli, korkusuz, hazırlıklı ustalar yakalaya-oluştura-kontrol edebilir. Bu, Nazip Hamitov’un ‘mifosofik fenomen’ dediği olaydır. Eminim, her kes az çok oranda hayatında yaşamıştır buna yakın durumları, mesela, bazı doğa sesleri karşısında (akar su, yağmur, rüzgarlar vs), âşık olduğunuzda, ruhunuza çok yatkın müzik dinlediğinizde… Ritimli bazı seslerin ve müziğin özel etkilerini araştırmacılar şöyle açıklıyorlar böyle durumlarda: Müzik beyindeki tüm işlemleri hızlandıran etki yaratabiliyor, bu hızlanma ise düşüncelerde üstün birleşme- sanatsal, metaforik genelleşmiş düşünce boyutunu yaratır (var olan bir düşünce boyuta ulaştırır- ‘bağlar-dahil eder’ de diyebiliriz). Nils Birnbaumer, ‘müzik tesirinde beyindeki neron gruplarının elektrik aktifliği senkronlaşıyor’, yani duyan sinirlerin titreşim ritmi (tonika, medianta, dominanta) alfa-, beta-, gamma-ritimlerle uyuştuğunu vurgular. Tabi ki çeşitli müziğin etkisi de farklı olur, son dönem keşiflerinden biri de şu ki, evren ve insan hücreleri, insan şuuru için en uygun ve olumlu ses titreşimi 14, 7 Hz. olduğu, onun çok üstü ve altı rahatsız edici etkiler yarattığı biliniyor. Müzik savaşlarda, devletin belli vatanperverlik duyularını kabartma gibi amaçlarda (milli marşlar, milliyetçi şarkılar vs), dinlerde (ilahiler), zihin kontrolünde, sağlık sektöründe (psikiyatride mesela) ve meditasyonlarda önemli rol oynaması bundan dolayıdır.

Zaten ilkel insanlarda ilk kültür köklerinin –dil, din, dans gibi oluşumlar da ilk kâhin kadınların doğa ve doğaüstü sesleri insan algılarına tabi olunacak şekilde çıkardığı ezgimsi, şarkımsı sesleri oluşturup, etraflarına kavimlerinin insanlarını toplayabilmeleri nedeniyle ortaya çıktığı söylenir ilerdeki bölümlerde daha detaylı okuyabileceğiniz gibi. Musikinin ruhaniyet ve maneviyattaki öneminin çok büyük olması, onun etkisiyle, beyindeki ayrı ayrı bölgeler arasındaki bağlantılar hızlandığı, titreşimlerin senkronlaşması durumundan dolayıdır demiştik; herhangi parçalanma-bölünme yaratılışa ve doğallığa terstir, birleşme olduğu zaman Gerçeğin algılanması kolaylaşır, O ulaşılır hale gelir, beyninizdeki işlemler kadar Realitedeki parçalanmışlığın da sahte olduğunu anlarsınız, aslında her şeyi birleştiren BİR şeyin olduğu duygusuna kapılırsınız…

Her konu gibi, tabi ki bu da belli hazırlıklılar, belli ustalık talep eden (hem yaratmakta hem yaratılan eserleri doğru seçerek, doğru algılama-sindirmede) alandır. Ve her zamanki gibi bir başka bağlantıyı da kurabiliriz, konuyu Şuur Ustası (ruhsal olgunluk ve bilgeliğe) bağlayabiliriz şimdi: Tamamlanmış Usta- dış sesi ya da iç sesi değil o iki akımın birleşik yarattığı ve su üzerindeki halkalar gibi kısa anda kaybolan üçüncü alanı yakalayabilendir. Yetenekli Usta kendi sanatını her yere taşır deyimi bu durumdan çıkıyor.  Bu “Ustanın Güç Alanıdır“.  Bu alanı fakat kendine lazım olan amaçlarda, bilinçli şekilde, yarata-oynata-kullana- hareketlendirebilir. ‘Usta’ sözünün farklı anlamını belli bir alanda (spiritüalizm, Yeni Çağ edebiyatları, NLP, vs) çok okuyan araştıran insanlar bilir. Ben sadece birkaç tarif örneğini vereceğim : ‘Doğu’da çok bilinen bu usta kavramı, Batı’da kolay kabul edilen şey değildir. Bu kavram belirli bir şeyi çağrıştırmaz; içeriği son derece muğlaktır, hatta şüphelidir.

Geleneksel anlayışlara göre ustanın işlevi doktrinlerin öğretilmesi ile sınırlı değildir, o aynı zamanda bilginin yeniden doğmasını da sağlamaktadır. Bu bilgi seviyesinde usta, diğer insanların da uyanmasını sağlamakta ve kendi varlığını ortaya koyarak, insanların arayışlarına yardım etmektedir. O, bilginin olabildiğince tam olarak yaşanmasını sağlayan bir deneyimin şartlarını yaratmak üzere buradadır.’ (‘Olağanüstü İnsanlarla Karşılaşmalar’ kitabı, Bilyay vakfının Ruh ve Madde Yayınları, 2009, İstanbul) İşte bence de bazı usta boyutundaki insanların yaşamının gerçek anahtarı budur.

Benim sık sık ‘Ustalık, usta’ sözlerini kullanmamın nedeni de şudur: 20. Yüzyıllığın ortasından sonra düşünce enerjisi kendi alanını güçlendirmiş, büyütmüş, yetkiler elde etmiş, daha çok özgürleşmiş durumdadır ve ileride daha çok artan oranlarda görülecektir aynı devinim. Bugün ‘Düşüncenin enerjisi’, ‘düşünce formları’ gibi terimler sandığımızdan daha geniş topluluk tarafından biliniyor hale geldi. İnsanın nevropsikolojik alanı enerjisel anlamda evrenle, doğayla ve sosyal seviyelerde bire bir etkileşimdedir zaten ama bunu bir başka şuurla fark etmeye başladığınızda beklenmedik duyulara kapılabilirsiniz. Ruh hallerimizin ve bilincimizin direksiyonunu sıkı tutmaya öğrenmek zorundayız. Enerji tek kaynaklı ve tarafsızdır, ama düşünce belli yönleri olan varlıktır, farklı yönlere enerji kazandırıldığında ve onların hepsine özgür irade verildiğinde, Karşıtlık Kuralı çıkar ortaya. Eğer bir insanda, ya da bir toplulukta karşıt uçlar çok radikal hale geldiğinde, bu çok başlı yılana kendi başlarını yedirtmek gibi durumu ortaya çıkarır. BU durum bireysel hallerde de sosyal ve boyutsal anlamlarda da istenmeyen sonuçlarla biter. Bilinçli şekilde sağ elinizle sol elinizi yaralamazsınız belki, ama düşünce savaşları içinizi ve dışınızı dağıttığında, sarstığında, normal algılar bozulduğunda ve dışa doğru ‘fanatik’ ya da aşırı ‘radikal’ denilen davranışlarla gerçekleştiğinde, denetimci sistem er-geç böyle elemanların zararlı olduğu kararını alır ve çevrimdışı yapar. Tabi ki, kısa zaman dönemlerinde görülemez bazı ‘işlemler’, ama şunu da vurgulamak lazım ki, zaman hızlanıyor, bugün yapılan hata karar, davranış, hatta ve hatta, eyleme geçmeyen düşünce bile hemen yarın geri dönüşsüz sonucunu yaratmış olur. Bir sonra ki günde o sonuç sizi kovalamaya başlar…

Düşünce formlarının (bazen metafizik varlıklar olarak de gösterirler kendilerini) pozitif ya da negatif olup olmadıklarını ayırt etmek çok kolaydır aslında. Belki ilk başlarda kolay olmasa da kendinize tez kararlar ve eylemler, kesin olarak ortaya koyacağınız davranışlardan sakınarak, zaman tanıyın, gözlemleyin içinizi ve dünyayı… Beşer değerlerinden fazla kopmazsanız, yüreğinizle aranız iyiyse, bilinciniz açık ve sakin ise, en iyi durumda huzurluysa, Evrensel güçlerin de kendi değerleri, kendi kullandığı yönleri, düşünce formları, deneyimli ‘ekipleri’ size bazı konulardaki seçimleriniz ve isteklerinize de bağlı halde, doğru yönleri gösterirler.

Ne demişler, ‘bir deccal varsa, bir mehdi de vardır’…

Düşünce savaşları başlanmıştır bile, bu ilkel savaşlardan çok farklıdır. İnsanları, belli grup, akım, kültür, inanç sistemlerinin temsilcilerini bir bir karşınızda görmeden, onların yarattığı düşünce kuvvetlerinin devinimleriyle karşı karşıya kaldığınız durumlarda, hemen ilk etkilere kapılı vermek çok önemli olur insanlar için. İçinizde ve dışınızda koruma çemberi oluşturmak, içinizi ve hayat tarzınızı, çevrenizi bilinçli halde kurmanız, oluşturmanız olabilecek sarsıntılardan, kaygan zeminlerden, felaketlerden kurtarır. Çünkü ‘senin dinin sana doğru, benim dinim bana doğrudur.” herhangi düşünce sisteminde kendi doğruları, ama size uymadığını sonradan görebileceğiniz ayrışmaları da vardır.

Exit mobile version