Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Ayna ayиa söyle baиa

https://yuvayayolculuk.com/storage/2024/10/AYNA-AYNA-SOYLE-BANA-Ayna-Sembolizmi-ve-Inanclari

Ayna Sembolizmi ve İnançları

Aynalar, bilinmeyene açılan birer kapı, en derin benliğimizin yansıması; gerçeklik ile hayal arasındaki sınırın simgeleri olarak tarihimizde uzun zamandır kendisine yer bulmuştur. Kimi zaman hayranlık, kimi zaman da korku öğesi olarak karşımıza çıkan aynalar, insanlık için aslında bir nesneden daha fazlasıdır; onlar alternatif gerçekliklere açılan kapılardır.  İnsanı hem merak ettirir hem de tedirgin eder. İşte tam da bu sebeple beni de merak ettiren aynalar, vakti zamanında bir filmi izlememe ön ayak oldu. Başrolünde Kiefer Sutherland’in yer aldığı ‘Mirrors’ (Aynalar) filmini… Bir yangın sonucu harabeye dönmüş bir alışveriş merkezinde geceleri güvenlik görevlisi olarak çalışmaya başlayan sorunlu eski bir polis olan Ben’in (Kiefer Sutherland) alışveriş merkezindeki aynaların içine sıkışmış kötü ruhlar olduğunu keşfetmesi ile başına gelen korkutucu olayları konu alan bu film, elbette klasik bir korku filmi gibi görünse de aslında içinde aynalar hakkında bazı inanışları da barındırıyor. Örneğin bunlardan biri, aynaların içine hapsolmuş ruhlar, şeytani varlıklar; bir diğeri ise aynaların farklı bir gerçekliğe sahip dünyasının olması…Film bu anlamda bizi düşündürüyor ve merak ettiriyor diyebiliriz. Keza Stephen King’in Cinnet (The Shining) romanının ve filminin devamı olan Doktor Uyku’da da (Doctor Sleep) aynalar kendini ifşa etme ve yüzleşme araçları olarak kullanılır. Ana karakter Dan Torrance aynalardaki vizyonlar aracılığıyla perili geçmişiyle ve kendi şeytanları ile yüzleşir. Özellikle korku edebiyatında ve filmlerinde kendine yer bulan aynalar, karmaşık sembolik anlamları, bazı yansımalarla iletme gücüne sahip oldukları yönündeki algısı sayesinde dünya çapındaki yazarlar ve senaristler için her zaman popüler bir araç olmuştur.

Aynaların insanlık tarihinin çok eski zamanlarından beri kullanılması aslında hayatımızın ayrılmaz bir parçası olduğunu da gösterir. Örneğin, Çatalhöyük’te bulunan obsidiyen ayna örnekleri M.Ö 6000 civarına tarihlenmiştir. Cilalı bakırdan aynalar M.Ö 4000’den itibaren Mezopotamya’da ve M.Ö 3000 civarında antik Mısır’da yapılmıştır. Orta ve Güney Amerika’da bulunan cilalı taş aynalar M.Ö 2000’li yıllara tarihlenmektedir. Bazı bilim insanlarına göre ise ilk cam aynalar M.S 1. Yüzyıl’da Lübnan’da icat edilmiş ve Roma İmparatorluğu’na geçerek orada teknik anlamda biraz daha ilerletilmiştir. Zira aynalar üzerine altın, gümüş veya kurşun uygulanmış cilalı bir kaya kristalinden yapılırdı.

Ayna Efsaneleri – Arşimet, Medusa ve Narkissos

Bazı efsanelerde de aynalar kendine yer bulmuştur. Mesela Yunan efsanelerinden birinde, matematikçi Arşimet (M.Ö 287-212) M.Ö 212 yılında Siraküza’nın Romalı askerlerce işgal edilmesinin sonucunda yaşanan savaşta dev aynalar icat ederek, Siraküza’nın kurtartılmasında büyük rol oynamıştır. Muharebe sırasında güneş ışınlarını bu dev aynalar üzerine yoğunlaştırarak, havanın tutuşmasına ardından bunu Roma gemilerine yansıtarak onların yanmasına neden olmuştur.  Yandaki resim Giulio Parigi (1599-1600) tarafından yapılmış olup, bu olayı betimlemektedir.

Bir diğer efsane ise Perseus’un Medusa’yı yenmesidir. Yunan mitolojisinde Gorgonlar (deniz tanrısı Phorcys ve karısı Ceto’nun kızları) Stheno, Euryale ve Medusa adlı üç canavar kız kardeştir. Pullarla kaplı, kanatları, pençeleri, devasa dişleri ve başlarında saç benzeri yılanları olan yaratıklardı. Batı okyanusunun en uzak tarafında yaşıyorlardı. Halk onlardan kaçınıyor ve korkuyordu, çünkü onlara tek bir doğrudan bakış bile bir kişiyi taşa çevirebilirdi. Üçü arasında yalnızca Medusa ölümlüydü ve dolayısıyla öldürülebilirdi. Bu görevi Perseus (Zeus’un oğlu) yerine getirmişti. Perseus, Hermes tarafından kendisine verilen bir kılıç ve Athena tarafından kendisine verilen ayna görevi gören cilalı bir kalkanın yardımıyla, Medusa’nın kalkandaki yansımasını izleyerek, ona doğrudan bakmadan kafasını kesebildi. Ancak kesilmiş kafa bakıldığında bir kişiyi taşa çevirme gücüne hala sahipti. Efsaneye göre Perseus kesik başı Athena’ya vermiş, Athena da bunu kullanarak Atlas’ı taşa çevirmiştir. Bu taş, günümüzde gökleri ve yeri ayakta tutan Atlas Dağları olarak bilinir.

Tabi ki bir en meşhur efsanelerden biri olan Narkissos efsanesini de eklemeden geçemeyiz. Kendine âşık olanlara aldırmayıp onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, bir gün avlanan bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte âşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermez. Ekho bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevda yüzünden içine kapanarak ölür. Vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda ‘eko’ dediğimiz yankılara dönüşür. Olimpos Dağı’nda yaşayan tanrılar bu duruma çok kızar ve Narkissos’u cezalandırmaya karar verirler. Günlerden bir gün Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde kendi yansımasını bu suda görür ve kendi güzelliği karşısında adeta büyülenir. Artık kendisine âşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar sevmiştir kendi görüntüsünü. Adeta olduğu yere mıhlanır ve ne su içebilir ne de yemek yiyebilir. Aynı Ekho gibi Narkissos da günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. Öldükten sonra da vücudu nergis çiçeklerine dönüşür. (Wikipedia, 2024)

Edebiyatta, Psikolojide ve Sosyolojide Aynalar

Antik mitlerden çağdaş edebiyata kadar aynalar, kibir, öz-yansıtma ve kimlik arayışı gibi çok çeşitli temaları ve fikirleri temsil etmek için kullanılmıştır. Bu nedenle aynalar, okuyucuların bir metnin daha derin anlamını keşfetmelerine yardımcı olabilecek önemli birer sembol haline gelmiştir.  Edebiyatta kendine sıklıkla yer bulan aynaların bazı kullanım amaçları vardır. Bunlar:

  1. Kibir ve Öz-Yansıma: Edebiyatta aynaların en yaygın kullanımlarından biri, kibir ve öz-yansımayı temsil etmektir. Aynalar genellikle kendi görünümlerine takıntılı olan veya kendi imajlarıyla aşırı ilgilenen karakterleri göstermek için kullanılır. Örneğin, Oscar Wilde’ın ‘Dorian Gray’in Portresi’nde, kahraman kendi güzelliğine takıntılıdır ve yaşlandıkça giderek daha kibirli ve narsist hale gelir.
  2. Kimlik ve Kendini Keşfetme: Aynaların temsil etmek için kullanıldığı bir diğer önemli tema da kimlik ve kendini keşfetmedir. Aynalar, dünyada yerlerini bulmakta zorlanan veya gerçek benliklerini arayan karakterleri göstermek için kullanılır. Örneğin, Lewis Carroll’un ‘Aynanın İçinden’(Through the Looking Glass) adlı eserinde başkahraman Alice, her şeyin aynalara yansıdığı büyülü bir dünyaya girer. Bu aynalar dünyası, Alice’in gerçek kimliğini keşfetme ve dünyadaki yerini bulma yolculuğunu temsil eder.
  3. Dualiteler ve Yansımalar: Aynalar ayrıca dualiteleri ve yansımaları temsil etmek için kullanılır. İki görüntüyü yan yana göstererek, aynalar bir dualite ve zıtlık duygusu yaratmak için kullanılır. Örneğin, Edgar Allan Poe’nun ‘Usher Evinin Çöküşü’ (The Fall of the House of Usher) adlı eserinde, Roderick Usher karakteri hem “kendi deliliğinin bir yansıması” hem de “kız kardeşinin sakinliğinin bir zıttı” olarak tanımlanır.
  4. İyilik/Kötülük ve Yaşam/Ölüm: Aynalar iyi ve kötü, ışık ve karanlık, yaşam ve ölüm gibi ikili doğayı temsil edebilir. Ayrıca fiziksel ve ruhsal benliğin ikiliğini de temsil edebilirler. Örneğin, ünlü masal Pamuk Prenses’te, kötü kraliçe aynasına ülkedeki en güzel kadının kim olduğunu sorar. Ayna, kraliçenin fiziksel görünümüne olan saplantısını ve başkalarının pahasına bile olsa en güzel olma arzusunu yansıtır.
  5. Aldatma ve İllüzyon: Son olarak aynalar aldatma ve illüzyonu temsil etmek için de kullanılır. Çarpık yansımalar göstererek veya sahte görüntüler yaratıp, gizem ve kafa karışıklığı duygusu yaşatır. Örneğin, John Fowles’ın ‘Büyücü’(The Magus) adlı eserinde başkahraman Nicholas, belirsizlik ve şüphe duygusu yaratan aynalar ve yansımalar tarafından tekrar tekrar aldatılır.

Bunlara baktığımızda aynaların birer ‘psikolojik çözümleme aracı’ olarak da kullanıldığını görüyoruz. Ünlü Psikiyatr Carl Jung aynayı kişinin bilinçdışı tarafını görmesi ve kabul etmesi sürecinde önemli bir metafor olarak kullanmıştır. ‘Gölge’ arketipi, kişinin karanlık veya bastırılmış yönlerini temsil eder ve aynalar bu sürecin birer sembolüdür. Psikanalitik perspektiften baktığımızda Freud ve Melanie Klein gibi psikanalistler aynayı içsel benlik arayışı ve narsisistik gelişim sürecinde bir araç olarak kullanmışlardır. Aynalar hem ‘öz-sevgi’ hem de ‘yabancılaşma’ kavramları üzerinden kullanılabilir. Örneğin, Narkissos’un hikayesi kibir ve kendini şımartmanın sembolüdür.

Sosyolojik olarak incelediğimizde ise  Erving Goffman’ın ‘Gündelik  Yaşamda Benliğin Sunumu’ adlı çalışmasında insanların sosyal hayatlarında nasıl maske taktıklarını ve toplum içindeki rolleri üzerinden nasıl bir kimlik inşa ettiklerini inceler. Aynalar, bu kimlik sunumunda bireyin kendini gözlemlemesi için bir araç olabilir. Bunun yanında Jean Baudrillard ‘Simülarklar ve Simülasyon’ eserinde modern toplumda gerçeklik ve simülasyon arasındaki ilişkiyi incelerken ayna metaforunu sıklıkla kullanır. Aynalar, toplumsal gerçekliğin yansıması gibidir. Modern toplumda bireyin ‘kendilik algısı’ ve sosyal medyada yansıtılan imaj üzerine yapılan araştırmalarda aynalar üzerinden incelenebilir. Özellikle Bauman’ın ‘Akışkan Modernite’ adlı çalışmasında bireyin toplumsal ilişkilerdeki yansıma ve kimlik değişimleri tartışılır.

Antik Kültürlerde ve İnançlarda Aynalar

Aynalar, binlerce yıldır insan kültürünün bir parçası olmuştur ve anlamları zamanla farklı noktalara da evrilmiştir. Dini ritüellerdeki rollerinden, güzellik amaçlı kullanımına ve batıl inançlarla olan ilişkilerine kadar aynalar, farklı kültürlerin kendilerini ve etraflarındaki dünyayı görme biçimlerini şekillendirmede önemli bir rol oynamıştır.

Aynaların en eski kullanımlarından biri dini ritüellerdi. Mısırlılar ve Yunanlılar gibi eski medeniyetlerde aynaların ‘ilahi olanı yansıtma’ gücüne sahip olduğuna inanılırdı ve bu nedenle özellikle dini törenlerinde sıklıkla aynalar kullanılırdı. Mısır mitolojisinde Tanrı Thoth’un evreni yaratmak için bir ayna kullandığı söylenirken, Yunanlılar aynaların ruhu yansıtma gücüne sahip olduğuna inanıyorlardı. Zamanla aynalar güzellik, kibir ve öz-yansıma konularıyla ilişkilendirildi. Birçok kültürde aynalar, bir kişinin iç benliğinin bir yansıması olarak görülüyordu ve bu nedenle, kendini keşfetme ve iç gözlem için güçlü araçlar olarak kabul ediliyordu. Bazı uygarlıklar aynaları kehanet, ilahi olanı yansıtma ve güzellik için kullanırken bazı uygarlıklar için aynalar tamamen negatif nesnelerdi. Örneğin, bazı Afrika kültürlerinde aynaların ruhu hapsedebileceğine veya bir kişinin görüntüsünü yakalayabileceğine ve bunun canlılık kaybına hatta ölüme yol açabileceğine inanılırdı. Avrupa folklorunda ise aynalar genellikle hayaletlerle ilişkilendirilirdi. Eğer bir ayna kırılırsa kötü şans getireceğine veya sevilen birinin ölümünü önceden haber vereceğine inanılırdı.

Aynaların metafizik bir anlamı olduğunu da görüyoruz. Bazı kültürlerde aynaların fiziksel olarak dünyamızda bulunmayan varlıkların veya ruhların, aynaları birer kapı olarak kullandığına da inanılırdı. Örneğin, Çin’deki yaygın bir inançta kötü ruhları ve negatif enerjiyi uzaklaştırmak için aynalar kullanılırdı. Bu yüzden aynalar genelde sokak kapılarının karşısına asılır. Böylece bedensiz ruhlar o aynaya hapsolur ve eve girmesi engellenirdi. Belki de hala bu inancı günümüzde de devam ettiriyorlardır. Keza bizlerde de buna benzer bir inanç vardır. Bazılarımız sokak kapımızın tam karşısına bir ayna asarak, eve gelen kişilerin nazarlarını aynanın içine hapsetmek için aynaları kullanırız. Bundaki amaç ise eve gelen kişinin eve girer girmez, direkt aynaya bakması ve gözlerinden çıkan enerjinin aynanın içine hapsedilmesidir. Bazı kültürlerde cenaze sırasında aynalar örtülür. Çünkü aynaların ruhu çalabileceğine inanılır.

Mezoamerikan kültürlerde de aynalara rastlarız. Aztek, İnka ve Maya uygarlıklarında aynalar genellikle elementler, vücut parçaları veya astronomik nesnelerle ilişkilendirilirdi. İşte bazıları:

Su: Aynaların suyla ilişkilendirilmesi, yansıtıcı suyun geleceği gösterebileceği ve birinin kaderini tahmin edebileceği inancından gelirdi. Metal aynalar yapılmadan önce, Maya ve Aztek topraklarındaki kahinler, doğaüstü güçlerle iletişim kurmak için su dolu kaseleri kullanırlardı. Bizim kültürümüzde de hala suda yansıyan görüntüleri yorumlayan falcılar vardır.

Ateş: Ateşin en yaygın temsili cilalı bir yüzeyin etrafındaki çiçekler, yapraklar ve kelebekler şeklindeydi. Ateş birçok nedenden dolayı kutsanmıştır, ancak en önemlisi aynanın güneş ışığını yönlendirme ve ateş yaratma yeteneğiydi. Bu yüzden de ayna, ateş yaratma yeteneği dolayısıyla kutsaldı.

Yeşim Taşı: Tasarımında yeşim taşı kullanılan aynalar, Teotihuacan ve Maya topraklarında popülerdi. Genellikle aynalar yeşim boncuklarla süslenirdi ve Avrupalıların gelişinden önce Mezoamerikan kültürlerinde, cenaze törenlerinde ve adaklarda kullanılırdı. Yeşim boncuklar özellikle gözler ve yüzler ile ilişkilendirilirdi.

Güneş: Mezoamerikan kültürlerinde en eski ve en popüler temalardan biri güneşti. Aynalar da bu güneşi yansıtmak için kullanılırdı. Hatta güneşe “Ayna Güneşi” derlerdi.

Antik çağlarda aynaların ölülerin ruhlarını yakalayıp yansıtabileceğine inanılırdı. Meksika’da hala kutlanan Ölüler Günü’nde aynaların üzeri örtülür. Bunun nedeni ise atalarının ruhları ailelerine döndüğünde, ruhların aynayı görüp yansımalarının aldatmacasına kanmamaları içindir. Aynaların diğer dünyalara veya boyutlara açılan kapılar olduğuna inananlar da mevcut. Şamanlar ve şifacılar, atalarının ruhları veya diğer ruhsal varlıklarla iletişim kurmak için ritüelleri sırasında sıklıkla aynaları kullanırlardı. Aynaların, ruhların görünüp konuşabilecekleri birer araç olduğuna inanıyorlardı. Bazı Afrika topluluklarında aynalar koruyucu muska olarak kullanılırdı. Aynaların kötü büyüleri ve negatif enerjileri yansıtabileceğine, sahibini lanetlerden ve kötü ruhlardan koruyabileceğine inanılırdı. Aynalar genellikle evlere yerleştirilir veya görünmeyen tehditlere karşı güvenlik ve koruma sağlamak için tılsım olarak takılırdı. Tıpkı Çin’de ve bizlerde olduğu gibi…

Bunların yanında bazı batıl inançlarda, aynanın kırılmasının kötü şans getireceğine, aynayı kıran kişinin zarar görme olasılığı olduğuna inanılmaktadır. Aynanın kırık parçalarının etraflarındakilere zarar verebilecek kötü ruhları çağırabileceğine, hatta kırık bir aynanın yansımasının gerçekliğin bozulmasına ve negatif enerjin tezahürüne yol açabileceğine inanılır. Kırık aynalar sembolizmi antik çağlara kadar uzanabilir. Antik Yunan’da aynaların geleceği ortaya çıkarma gücüne sahip olduğuna inanılıyordu. Bu yüzden de bir aynayı kırmak, geleceği bozmanın bir yolu olarak görülüyordu. Benzer şekilde, antik Roma’da kırık aynalar genellikle geleceği tahmin etmek için kehanet ritüellerinde kullanılırdı.

Aynalar pratik kullanımlarının ötesinde derin bir sembolik anlamlar da taşır. Fiziksel ve ruhsal benliği, iyi ve kötünün ikiliğini, yansıma ve iç gözlem kavramını temsil eder. Aynalar bu fikirleri iletmek ve duyguları uyandırmak için sanatta, edebiyatta ve filmlerde kullanılmıştır. Aynaları ister görünüşümüzü kontrol etmek isterse iç benliğimizi yansıtmak için kullanalım, hayatımızda özel bir yere sahip oldukları da bir gerçektir.

 

Görsel ve Yazılı Kaynaklar:

https://the-past.com/feature/hilary-wilson-on-mirrors-in-ancient-egypt/

https://www.controverscial.com/Mirror%20Gazing.htm

https://mirrorsparis.com/origin-of-the-mirror/

https://medium.com/@joana.kerzenwax.rpllc/through-the-looking-glass-the-use-of-mirrors-in-horror-and-gothic-fiction-406817c41d62

https://fastercapital.com/content/Symbolism–Mirrors-and-Symbolism–Reflecting-on-Deeper-Meanings.html#:~:text=Mirrors%20hold%20a%20deep%20symbolic,these%20ideas%20and%20evoke%20emotions

https://kovannmirror.com/reflecting-on-the-cultural-significance-of-mirrors/

https://mirrormatic.com/mirrors-in-culture-symbolism-and-myths

https://www.worldhistory.org/Narcissus/

https://www.mirrorhistory.com/mirror-history/mirrors-in-mesoamerica/

 

 

 

Exit mobile version