Dışarıda olup biten her şeyin, içimizde bir karşılığı ve bir de kökü vardır. Bir anlamda, sonsuz olasılıkların iç içe yüzdüğü bu alemde, yaratıcısı olduğumuz gerçekliğe aynı zamanda maruz da kalırız.
“Sözünde durmayan ya da sorumluluklarını yerine getirmeyen insanlara beni zor durumda bıraktıkları için çok kızıyorum” deriz misal. Kendi sorumluluğumuzun sınırlarını koyamadığımız ve kendimizi gerekmediği halde yorduğumuz için kendimize kızıyoruzdur oysa ki. Üstelik kendimize ilişkin özgürleşme fırsatını ancak “o sorumsuzlar” sayesinde görebiliyoruz çoğu zaman.

“Başkalarının haklarını gasp eden insanlara saygısız ve ölçüsüz oldukları için çok kızıyorum” deriz misal. Oysa ya biz de çok farklı şekillerde de olsa aynını yaptığımızdan kendi iki yüzlülüğümüze katlanamıyoruzdur ya da haklarımızı savunacak ve icabında savaşacak gücü kendi içimizde bulamadığımız için kendimize kızıyoruzdur. Üstelik kendimize dair büyüme fırsatını ancak o saygısızlar sayesinde hatırlıyoruz çoğu zaman.
“Duyarsız ve bencil insanlara kızıyorum. Çünkü görmezden gelinmeye katlanamıyorum” deriz misal. Oysa yarattığımız bu veya benzer her gerçekliğin arka yüzündeki kaçtığımız gerçeğe bakmayı ve onu cesaretle yenilemeyi de seçebiliriz. Zira her türden tetiklenme ya da dışarıdan bir etkiyle kesintiye uğrama ve dengeyi kaybetme hali, ilişkisel bir konu olmaktan çok daha fazla ve önce, kişisel bir meseledir. Bu kişisel meseleyi görme ve aşma fırsatını kaçıran kişi boş yere acı çeker; sağlığını, zamanını, enerjisini tüketir.
İnsanların böyle duyarsız, bencil, ölçüsüz, görgüsüz, katı, kibirli, kırıcı, talepkâr, art niyetli vs. davranmalarının elbette bende birçok yansıması, karşılığı vardır. Bunlar arasında dikkatimi belki de en çok vermem gereken şey ise karşılanmayan beklentilerimdir. Ben kendimce çok haklı sebeplerle insanlardan bir şey bekliyorken belki onlar da kendilerince çok haklı sebeplerden böyle davranıyor olabilirler.
Beklentilerim, benim bu zalim görünen Dünyada kendimi korumak, sakınmak ya da zorlukları kolaylamak için kullandığım kalkanlarımdır. Karşılanmayan beklentilerim ise olumsuz ve hatta acımasız yargılarım olarak ifade bulurlar. Elbette eğer kalkan kullanıyorsam mutlaka bir yerlerde silahlarımın da olması gerekir. Olumsuz yargılarımdan doğan olumsuz, saldırgan, ölçüsüz, bencil vs. tepkilerim ise bu düşman görünen Dünyada tüm o düşmanları geri püskürtmeye ya da bana yaptıkları için onları cezalandırmaya yarayan silahlarım olurlar.
Çoğu zaman gözümüzden kaçan tehlikeli şey ise kalkanlarımın beni pek de korumadığı, silahlarımı ise en çok ve sık kendime karşı kullandığımdır.
Beklentilerim, bir anlamda benim gerçek, şefkatli, dengeli, “iyi” öz varlığımla aramda duran duvarlardır. Çünkü tüm söz ve eylemlerimi belli koşullara bağlarlar. “Koşulsuz”, “her varlığı” ve hatta “her varoluş biçimini, her seçimi” kucaklayan sevgi, kendi etrafıma ördüğüm bu duvarı da aşar elbette. Ama duyumsanamaz. Kapının dışında bıraktığım şey ise birlik bilincidir, bütünlüktür; esasen bir yargıya ihtiyaç duymayan ve kendiliğinde mevcut adalettir.



