Adam hızlı hızlı yürüyor sanki attığı her adım ile toprağı dövüyordu. Belli ki iç dünyasında bir karmaşa vardı ve bedende buna eşlik ediyordu. Oysa biraz önce arkadaşları ile birlikte oturmuş kahvehanede oyun oynayıp sohbet ederken her şey ne kadar güzel görünüyordu.
Ah Tamer ah o lafı etmeyecekti. Halbuki Tamer’i ne kadar çok seviyordu ve onun da kendisini sevdiğinden hiç şüphesi yoktu. O zaman neden söyledikleri onu altüst etmişti? Keyifle içtiği çay birden acılaştı, kahvehanenin havası ağır gelmeye başladı, hemen arkasında oturan adamın ter kokusu onu tiksindirdi. Ne işi vardı burada niye gelmişti ? Kahvehanenin içerisinde ki o gürültü dayanılacak gibi değildi. Aslında bugün Tamer çağırmasaydı planladığı harika bir işi vardı.
Tamer’ e kızgınlıkla baktı ama o her zamanki gibi ona sadece gülümsüyordu. Biraz önce söylediği sözün dostunda fırtınalar estirdiğinden habersiz.
-Elin çok mu bozuk? Boş ver zaten hep sen yeniyorsun biraz da sen yenilmeyi öğren dedi Tamer. Adam elindeki oyun kağıtlarına baktı. Gerçekten eli çok güzeldi ve biraz önce sonra ki turda son hamleyi yapacak olmanın heyecanı vardı. Tamer’in o konuyu açması ile ne elin güzelliği nede heyecan kalmamıştı.
Hesap diye bağırdı birden. Ayağa kalktı ve elindeki kağıtları gösterdi.
-Hepinizi biraz sonra perişan edecektim dua edin ki acil bir işim şimdi aklıma geldi. Hadi dedi iyi yırttınız hesapta benden.
Arkadaşlarının itirazlarına kulak asmadı parasının da üstünü almadan hızlıca oradan uzaklaştı. Sanki lafı söyleyenden ya da lafın söylendiği ortamdan uzaklaşınca içindeki harlanan yara geçecek sandı. Hangi sokaktan geçiyordu? Kaldırımda kimler vardı? Ne çocukluk aşkı Selma’nın işveli gülüşünü nede her zaman sevdiği Tekir’in ayaklarının arasında dolandığını gördü.
Unuttum mazide kaldı dediği bir duygu sanki o anda onun için mini bir cehennem olmuş ve oda içerisine girmişti. Yıllar geçmişti hiç aklına getirmemişti nasıl olurda tek bir hatırlatma ile o günkü acı bugüne harlanarak gelebilirdi. Ya tam bağrında kor gibi sıcaklığını hissettiği acı da nerden çıktı rengini bile görebiliyordu.
Düşünceler geliyor gidiyor duygusu depreşiyordu. Ayaklarının onu daha fazla taşıyamayacağına inandığında kendini bir ağacın altına atıverdi. Yakasından bir iki düğme daha çözdü ve derin bir nefes aldı. Sırtını yasladığı ağacın tepesine doğru gözlerini dikti. Sayısız yapraklar rüzgarın eşliğinde ne de güzel raks ediyorlardı hem de hep birlikte. Dallar yapraklar farklı yönlere hareket etse de hissedilen harika bir uyum vardı. Keşke dedi birden keşke biz insanlarda böyle uyumlu olsak.
Gözlerini yere indirdiğinde ağacın gölgesinde her hücresine kadar işleyen serinliğin birden içerisinde ki yangını da söndürdüğünü fark etti. Yüzüne tatlı bir tebessüm yayıldı. Bu ağacın altına sık sık gelmeliydi.
Öykümüz şimdilik bitti.
Sıra sorulara geldi.
- Adamın altüst olmasında Tamer suçlu muydu?
- Bir duygu yıllar sonra aynı sıcaklığı ile gelir sönmüş sanılan külleri kor haline getirebilir miydi?
- Bir duygu bedeni ve yaşadığı çevre koşullarını bu kadar etkileyebilir miydi?
- Ağacın altın da ne olmuştu da duygu tesirini bu kadar kolay kaybetmişti.
- Gerçekten bir daha gelmeyecek şekilde gitmiş miydi?
Sizde sorularınızı ekleyebilirsiniz.