Site icon Yuvaya Yolculuk Dergisi

Ruhumun derin ve komik yolculuğu

Biz insanların derdi ne ki ha bire bu derslerin ve sınavların içine doğup doğup duruyoruz akıllanmayıp bir daha geliyoruz, bunların tamamlandığı bir yer yok mu? Sürekli tamir et ve onar ve nereye kadar sürecek bu ahmakça yolculuk. Atıp yenisi alıp, sınavsız ve ders olmadan yaşayamaz mıyız?

Ne bitmez tecrübe imiş ruh denen kavram aşırı mazoşist hatta sadist hatta ruh bir beden fetişi bile olabilir. Sürekli beden değiştirip gelip ders alayım gideyim hangi absürt kafanın ya da bilincin fantezisi olabilir ki… Ben kendi adıma yüksek sesle “Derdin ne arkadaş” diye soruyorum, ruh, bilinç, akıl, zihin, bilinçaltı, ID ve bilinç üstü ne varsa hepsi bir şekilde cevap versin diye. Bir amacı varsa söylesin bizde bilelim ama çok sarhoş sanırım hiçbir şey hatırlamıyor arkadaş, öylece bakıp duruyorum bedenselliğin içindeki o garip hezeyanlara.

Şimdi bu ruhun cennetten geldiğini ya da cennete gideceğini anlatan kitaplardaki cennet kavramına da inanmakta zorlanıyorum. Fakat öylesine işlenmiş ki dünyadaki insan bilinci illa bir yere gidip orada keyif yapacak artık gibi algılanıyor, Hint fakirlerinin kast sisteminden kurtuluş avuntusu değilse ne olayım. Bütün bu absürt farkındalıklarım yüzünden mevcut yaşamı cennete çevirmenin kısa yollarını arıyorum aslına bakarsanız. Yani bir yolu varsa bulup herkese anlatmak ve birlikte o cenneti inşa etmek. Babil Kulesi gibi bir inşadan bahsetmiyorum, sonra göklerden biri iner ve yıkar o yüzden bilinç seviyesinde bir kule daha mantıklı geliyor bana.

İnsanlık içsel olarak haritasını kaybetmiş kaşifler gibi dolanıp duruyor dünyada. Kimileri o haritanın numerolojik olarak adımızda kodlandığını kimileri de yıldızlar ile gökyüzüne bezeli olarak astrolojik bilgiler ile saklandığını söylüyor. Bak buna inanıyorum gerçekten böyle bir yol haritası var ve o haritaya da herkesin erişememesi gibi bir sorunsalı var insanlığın. Büyük çoğunluğu da zaten inanmıyor çünkü bilimsel olmadığını düşünüyor, bir kısmı da günah olarak görüyor. Geri kalanın da derdi, sevgilisine kavuşacak mı? zengin olacak mı? okulu kazanacak mı? gibi şeyler oluyor.

İnsanlık hayat yolculuğu içinde karınca misali akın akın bir yerlere gidiyor. Daha çok işçi karıncalar gibi hareket ediyor. Sanırım varoluşun içinde dolanan milyarlarca insanı çok da umursamamak gerekiyor. Çünkü sebebi amaçları hizmet etmek zaten, nereye mi? tabi ki kapitalist sisteme, tüketim zincirine ve üretim ağlarına, daha çok paranın dönmesine, daha çok doğanın katledilmesine… İnsan çocuğu böyle olunca daha farklı bir düzlemde ilerlemek gerekiyor, doğru kişiler doğru bakış açıları ve doğru yöntemleri bulup daha fazla ruh yolcusuna erişmek. Yok yok ruhları bırakalım da gerçekten insan olanlara erişip yüreklerine dokunalım. Şimdilik temel ihtiyaç bundan ibaret gibi görünüyor, sonrasının ne olacağına bir araya gelince bakarız…

İlk kim attı ortaya acaba bu ruhların gezgin olma hallerinin bir ders olduğu fikrini. Ya da neden binlerce yıldır akıllanmıyor ruh denen bu şapşik karakter. Kime benziyor acaba? Yani binlerce yıldır kaç kere gelip gitti, hepsinde Murat gibi mi görünüyordu yoksa, aman bu heriften sıkıldım bu sefer gidip Avustralya’da bir Aborjin mi olayım? diyerek başka bir şekle mi bürünüyor? Bir Hint fakiri olarak mı gelmişti acep dünyaya… Yok yok onlar tekrar doğunca yukarıdaki bir kasta geçeceklerini düşünüyorlar yani fantezilerinden İstanbul’da doğmak yok. Aman olmasında ben de çok meraklıydım zaten Hindistan’ın kast sistemi içinde doğmaya. Bu konuda doğayla bütünleşik yaşayan uygarlıkları seviyorum, ölüyorsun ve doğaya karışıyorsun. Bir daha geri gelmek nedir ki? Yaptın görevini yürü git artık, zaten dünyayı yeterince cehenneme çevirdin, ha bire neyi düzeltmeye geliyorsun. Gidişata bakarsan düzelen bir şey de yok açıkçası, yani akıllanmamış ruhların, girdiği yanlış bedenlerin akıbeti çok daha feci sonuçlar doğuracak gibi. Olanlara bakınca başka bir yorum gelmiyor aklıma açıkçası.

Delinin biri kuyuya taş atıyor sonra o taşa bakanlar bu taşın oraya nasıl geldiğini düşünüyor, yorumluyor, kafa patlatıyor, patlayan kafalardan akan beyin suları kuyuyu dolduruyor ve orada güneş hatta ay yansıyor ve diyorlar ki bu uzaydan gelen bir cisimdir. Komik değil mi? Tez, hipotez, antitez, sentez ve teoriler arasında birileri adına bilim dedikleri farklı düşünce formları ile alet edevatı eline alıp kafasında kurguladığı geçmişi yazıp ondan bir gelecek çıkartmayı hayal ediyor. Dünyanın bilgeliğini es geçip her şeyi bir yaratana, bir uzaylıya, kayan bir yıldıza, düşen bir göktaşına ve durup dururken bilinmek isteyen bir noktaya bağlıyor ve büyük patlama diye bir şey icat edip ona da bütün dünyayı cennete çevirecek bir para harcıyor ve bunun için de inat ediyor. Ruhun en manyak hallerinden biri de bu herhalde. O kadar bilimsel alet edevat varsa elinde otur o ruhun derdini çöz değil mi? Yok ama öyle yapmıyorlar, parça çarpıştırıp kitaplarda yazıldığını düşündüğü noktaya erişmeye çalışıyorlar ve adına da “tanrı parçacığı” diyorlar.

Off çok yorucu insanın yaptıklarını izlemek ve gözlemlemek. Hoş bana ne değil mi? Bırak herkes ne yapıyorsa yapsın ne halt yiyorlarsa yesinler, ben kendi yoluma gideyim, kendi halimde takılayım, “azıcık aşım, ağrısız başım” ya da “cehalet mutluluktur” diyerek günümü gün edeyim. Yok ama o ruh denen deli şey içimde kıpraşıp duruyor, hayat amacını bul diye. Yok ulen bir amacım, ölüp gideyim işte, bir daha da sana inanıp gelmeyeyim. Daha da bir derdim yok şu dünyada. Nedir insanlarla derdim ben de anlamadım arkadaş, bu döngüye Ouroboros “kendi  kuyruğunu ısıran yılan” diyeyim. O ne demek diye sorarsanız, kendini yeniden yaratmayı sembolize ediyor. Bu ruh denen zevatı birileri feci işletmiş, körü körüne kapılıp duyduklarına, kuyruğunu yani kendisini yiyip bitiriyor. Tekrar tekrar da aynı hatayı yapıp dünyaya geri geliyor. Yok arkadaş olmuyor işte, bir çip yapıp takacağım ve gittiğinde hatırlaması için gerekli bilgileri kaydedeceğim hafızasına, en azından gittiği yerde oturup aaa bu eksik kalmış gidip tamamlayayım diye bir 50-60 senemi daha yemesin.

Delinin zoruna bak, yeniden gelmeyi seçip, sonra bunu unutup koca ömrü heba edip git, aman beceremedim bu sefer olacak diyerek yeniden başla. Kumar mı oynuyorsun arkadaş, ne o habire kaybedip kaybedip tekrar oyuna başlamak. Bak ömür denen şeye çok fazla borçlandın, otur oturduğu yerde, gelme bir daha buralara. Zaten yaptığın seçimler de pek matah bir şey değil. Seçtiğin dersleri de beğenmedim açıkçası. Ne yani senin keyfin için ben niye böyle gün sayayım arkadaş, hatırla ne halt yemeye geldiğini, birlikte çözelim bitsin gitsin bu hikaye. Haksız mıyım?

Exit mobile version